Bir belgesel izlemiştim… Endonezya’da muhalifleri öldüren katiller, suçlarını büyük bir rahatlıkla itiraf ediyorlardı.
Böylesine fütursuzca suçlarını itiraf edebilmelerinin nedenini bir tanesinin sözleri açıklığa kavuşturuyordu:
“Biz Endonezya’dayız… Bize burada kimse dokunamaz.”
Devlet destekli bütün çeteler, hangi suçu işlerlerse işlesinler “dokunulmaz olduklarına” güvenir aslında.
Korunacaklarına, onlara asla dokunulamayacağına inanırlar.
Türkiye’de AKP’nin çeşitli “branşlarda” kurduğu çeteler de bu güvenle işlerini yapıyorlar, hukukun dışına çıkmalarına kimsenin ses etmeyeceğine, onları yargılamayacağına inanıyorlar.
Cumhuriyet Gazetesi’nde İlhan Tanır’ın Rıza Sarraf’la ilgili “Savcı Çeteyi Deşifre Etti” başlıklı haberi, hayatın onların sandığı gibi olmayacağını gösteriyor.
Amerikalı savcı, o dönemdeki TMSF başkanınını, BDDK başkanını, “kara para aklayan” Arap Türk Bankası’nın yöneticilerini isim isim iddianamesine alıyormuş.
Bu iddianameye suçlu olarak girecek daha altı banka ve o bankaların yöneticileri sırada bekliyormuş.
Ayrıca çetede iki de “gazete patronu” bulunuyormuş.
Bu isimlerin hepsi anlaşılıyor ki yakında “uluslararası suç çetesinin” üyeleri olarak sanık durumuna düşecekler.
Nerede, ne zaman kendilerine “dokunulacağını” da hiç bilemeden hep endişeyle yaşayacaklar.
Türkiye’deki siyasetçileri, bankacıları, gazetecileri bu kadar yakından ilgilendiren bir haber, diğer gazetelerde yoktu.
Havuz medyası bu haberi hiç görmemiş, Erdoğan’ın Avrupa’ya hitaben söylediği, “delikanlı olun ciğerimi yeyin” sözünü büyütmüştü.
Bir cumhurbaşkanının böyle şeyler söylemesine pek alışkın olmayan yabancıların bu sözü nasıl çevirdiklerini doğrusu çok merak ettim.
“Deyim” olarak yabancı dillerde pek bir karşılığı yok sanırım.
Herhalde kelime kelime çevirmeye çalışacaklar.
İngilizce kelime kelime çevirisi de biraz tuhaf bir şey oluyor:
“Be crazyblooded, eat my lung.”
Biz böyle acayipliklere alıştık ama bu sözler, İngilizce okuyan biri için, bir yamyamın yemek davetini hatırlatıyor.
Biraz dehşete kapılmış olabileceklerini tahmin ediyorum doğrusu.
Türkiye’yi çok yakından ilgilendiren Rıza Sarraf’la ilgili bilgiler hiç yokmuş gibi davranıp “ciğerimi ye” başlıkları atan “havuz medyası” ise tümden gazetecilikten vazgeçmiş durumda.
Zaten AKP ile ilişki kuran herkes, mesleğini yapmaktan vazgeçiyor.
Ya da ancak mesleğini yapmaktan vazgeçenler ile AKP ilişki kurabiliyor.
AKP’nin yargıçları yargıç değil, AKP’nin gazetecileri gazeteci değil, bankacıları bankacı değil, öğretmenleri öğretmen değil, imamları imam değil.
Bu yüzden AKP mesleğini “gerektiği” gibi yapan herkese düşman.
Kendilerine biat etmeyen herkesi susturmak istiyor.
Muhalefet eden gazetelerle televizyonlara yasadışı uygulamalarla “kayyım” atayıp hepsini batırmışlardı.
Nazlı Ilıcak’ın Özgür Düşünce Gazetesi’ndeki yazısına göre şimdi de Can Erzincan TV’ye el koymak istiyorlarmış.
İMC televizyonu da hedeflerinde.
Cumhuriyet’in genel yayın müdürü ile Ankara temsilcisini zaten hapse mahkûm ettiler.
Kürt gazetecileri ise her gün tutukluyorlar.
Devletin içinde soygun çeteleri kurunca elbette “gerçekleri söyleyen ya da söyleme ihtimali olan” herkes onlara tehdit olarak görünüyor.
Herkesi susturmak istiyorlar.
Ama öyle bir dünyada yaşıyoruz ki ülkenin içinde insanları susturmak artık yetmiyor.
Sen burada, “ciğerimi ye” gazeteciliği yapıp gerçekleri saklıyorsun ama Amerika’daki davada “çete üyelerinin” isimleri tek tek yayınlanıyor.
AKP’nin büyük soygununa suç ortaklığı eden bankacıların, bürokratların, hukukçuların paçalarını kurtarmaları öyle pek kolay gözükmüyor.
Belli ki yakında bu çetenin “medya” ayağı ile “yargı” ayağı da dava kapsamında yeni isimlerle dünya kamuoyunun gündemine gelecek.
Amerikalı savcının “rüşvetle yeniden düzenlendi” dediği Türk yargısından bazı örnekler de herhalde iddianameye yansıyacak.
Yargıda neler olduğunu da Amerika’daki gelişmelerden öğreneceğiz.
AKP’nin devlet içindeki “çetesinin” üyeleri ileride rahatlıkla “nasıl soygunlar” yaptıklarını, “yasaları nasıl çiğnediklerini” anlatma imkânına pek kavuşamayacak.
Türkiye’deki medya ile yargı, bu suçların üstünü örttü ama gerçekler Amerika’da patladı.
Üstelik daha arkası da gelecek.
Türkiye’deki çete birdenbire “uluslararası suç örgütü” vasfı kazandı.
Havuz medyasının dünyaya hitaben attığı başlılardaki “eat my lung” daveti öyle görünüyor ki dünya tarafından kabul görüyor.
AKP çetesinin “ciğerini” sökecekler.
Yamyam olmadıkları için o “ciğeri” yemezler ama…
Hepsini birden çöpe atarlar.
Bu yazı, Bağımsız Gazetecilik Platformu P24'te yayımlanmıştır.
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.