Türkiye’nin Özgür Suriye Ordusu unsurlarıyla Cerablus’a girişi yeterince karışık olan Suriye’deki durumu daha da karıştırmaya aday.
Ancak bu konuyu açmadan önce Türkiye’nin Cerablus’a neden girdiği sorusunu netleştirmekte yarar var.
Bilindiği gibi, Türkiye, işin başında Suriye’de Esad rejimini değiştirmeye odaklandı. Suriye rejimi ise Türkiye’nin bu yaklaşımını, sınırdaki askeri güçlerini çekip Kürt bölgesini PYD’ye bırakma hamlesiyle yanıtladı.
Bu durum Türkiye’yi Suriye’de yeni bir politika değişikliğe zorladı ve söz konusu gelişmeden sonra, Türkiye, Suriye politikasını Kürt karşıtı bir eksene oturttu.
Türk devlet yetkilileri bu yaklaşımı her fırsatta dile getirdiler. Son olarak da Başbakan Binali Yıldırım, “Güney sınırlarımızda bir Kürt bölgesi istemiyoruz” diyerek hükümetin bu tutumunu açık seçik ortaya koydu.
Türkiye’nin Cerablus’a girişi, söz konusu Kürt karşıtı politikanın bir parçası. PYD’nin, Demokratik Suriye Güçleri şemsiyesi altında Menbiç’i IŞİD’ten temizlemesi hızlandırıcı bir etkide bulundu. Menbiç’ten sonra PYD’nin Fırat’ın batısındaki etkinliğini artırdığını ve kuzeye doğru ilerlediğini gören Türkiye, bir ön alma hamlesinde bulunarak Cerablus’a girdi.
Türkiye’nin Cerablus’a girişindeki amaç, Suriye’nin kuzeyindeki Kürt bölgesinin birleşmesini önlemek, Kobanê ile Afrin arasındaki koridorun PYD’nin eline geçmesini engellemek. DAİŞ’in son dönemde Türkiye’de gerçekleştirdiği kanlı saldırılar ve Koalisyon Güçleri’nin IŞİD konusunda yönelttikleri eleştiriler ise Türkiye’nin bu konuda elini rahatlattı.
Peki, neden daha önce değil de şimdi?
Türkiye’nin, uzun bir zamandan beri Cerablus-Azez arasında 70 kilometrelik bir alanın tampon bölgeye dönüştürülmesinden yana olduğu biliniyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan, söz konusu bölgede mültecilerin yerleştirileceği 2-3 milyonluk bir kentin inşasından bile söz etti. Buna rağmen, Türkiye şimdiye kadar bu yönde bir girişimde bulunmaktan uzak durdu.
Şimdi koşullar belirli oranda değişti.
15 Temmuz darbe girişiminden sonra Türkiye’de ABD aleyhtarı atmosfer hiç olmadığı kadar yükseldi. Ve hemen ardından Türkiye, Rusya’ya yanaşma yönünde sinyaller verdi. Türkiye’nin Cerablus’a girişine ABD’nin yeşil ışık yakmasının bir nedeni, 15 Temmuz darbe girişimi sonrası oluşan Batı karşıtlığını yatıştırarak ilişkileri yumuşatmak. İkincisi ise Menbiç’in PYD destekli DSG tarafından kurtarılmasından sonra gelen tepkileri dengelemek amacıyla Türkiye’nin Cerablus’a girişinin önünü açmak. ABD’nin bu konudaki yaklaşımını “Menbiç’i Cerablus ile dengelemek” olarak özetlemek mümkün.
Türkiye’nin Cerablusa’a girişine Rusya ve İran’ın tepkilerinde diplomatik açıklamalarla yetinmeleri de dikkat çekici. Rusya ve İran’ın, Suriye meselesinde karşı cephede olan Türkiye’nin bu hamlesine göz yummalarının bir nedeni, bu müdahalenin IŞİD’e karşı verilen mücadeleye bir dereceye kadar katkı sağlayacağı beklentisi. Diğer bir neden de bu girişimle Türkiye’yi ABD ile karşı karşıya getirmek olabilir.
Rusya ve İran cephesinin bu konuda sağırları oynama politikasının bir nedeni de Türkiye’nin son dönemde Esad’ın gidişi konusundaki ısrarından vazgeçmesinin payı var.
Görüldüğü üzere, Türkiye’nin Cerablus’a girişi çok hassas dengeler üzerinden gerçekleşmiş görünüyor. Bu nedenledir ki Cerablus’a girişin dördüncü gününde sorunlar belirmeye başladı bile. ABD, birkaç ağızdan gidişattan rahatsızlığını göstermeye, Türkiye ile YPG’nin karşılaşma ihtimaline karşılık tepkilerini üst perdeden ortaya koymaya başladı.
Bundan sonrası, Türkiye’nin Cerablus’a girdiği kadar kolay olmayacak.
En başta ABD’nin, Türkiye’nin Suriye’de etkinlik alanını genişletmesine ve YPG-DSG’ye dayalı güç denkleminin Türkiye tarafından bozulmasına izin vermesi mümkün değil. Böyle bir şey, ABD’nin IŞİD’e karşı yerelde oluşturduğu ittifakın bozulmasına yol açabilir ve onun bütün stratejisinin çöküntüsüyle sonuçlanabilir. Bu açıdan, Türkiye’nin önümüzdeki dönemde Suriye’de ABD ile siyasetten sık sık karşı karşıya gelmesi ve aradaki makasın daha çok açılması ihtimal dahilinde.
Benzer durum, ama farklı gerekçelerle, Rusya-İran cephesi için de geçerli. Önümüzdeki süreçte, Türkiye’nin desteklediği rejim karşıtı güçlerin her yeni hamlede, karşılarında Rusya ve İran’ı bulmaları kaçınılmaz. Rusya ve İran’ın, Suriye’nin geleceğinde Türkiye ve Türkiye destekli güçlerin etkin olmasını istemeleri için hiçbir neden yok. Tersine böyle bir durum onların Suriye’deki varlık nedenlerine aykırı olur. Özetle, Cerablus’a girişten kaynaklı olarak yakın zamanda Türkiye ile Rusya cephesi arasında da yeni sorunların belirmesi şaşırtıcı olmaz.
Cerablus’tan sonra en kötü senaryo ise, Suriye’de Türkiye’nin YPG güçleriyle yaygın bir çatışma içine girmesi. Gerçi en başta ABD ve öteki güçlerin böyle bir duruma fırsat vermeyecekleri açık. Ancak yine de böyle bir durum Türkiye’nin Kürt sorunu bakımından bir felaket anlamına gelir. Suriye’de bu tarzda bir gelişmenin Türkiye’nin içinde yol açacağı yıkıcı sonuçları düşünmek bile zor.
Özetle, Türkiye’nin Suriye’de işi her geçen gün zorlaşacak.
ABD Kürtleri satar mı?
Suriye’de Kürtlerin ABD tarafından satılma ihtimaline gelince… ABD’nin politikalarına ahlaki ilkelerin değil, çıkarların yön verdiği biliniyor (ayrıca bu sadece ABD için değil, bütün ülkeler için geçerli). Bugün, ABD’nin Kürt politikası onun çıkarlarının bir gereğidir. Başka bir ifade ile ABD’nin Suriye’de (Irak’ta da) çıkarları, Kürtlerle ittifak yapmayı gerektiriyor. ABD’nin Ortadoğu’daki temel önceliği IŞİD’i yenmektir. IŞİD’e karşı mücadelede ön plana çıkan başat aktörün Kürtlerin olduğu herkes kabul ediyor. Sadece IŞİD’e karşı mücadelede değil, Ortadoğu’nun genel olarak istikrara kavuşmasında da Kürtlerin önemli bir aktör olduğunu ABD de biliyor. Bu açıdan bakıldığında, ABD’nin kısa vadede Kürtlerle ilişkisinde radikal bir tutum değişikliğine gitmesi beklenemez.
Rusya ve İran’ın da yakın gelecekte, en azından IŞİD tehdidi tümden bertaraf edilinceye kadar Kürtleri gözden çıkarmaları olası görünmüyor.
Şöyle bir tespitte bulunmak abartı sayılmaz. İran başta olmak üzere, Arap ülkelerinin birçoğu Kürt karşıtlığında birleşebilir. Ancak bu durum, İran merkezli Şii cephesiyle Suudi-Türkiye merkezli Sünni cephesi arasındaki çelişkinin baskın durumunu ortadan kaldırmaz. Buradan ulaşılacak sonuç şu; Türkiye, İran ve ötekiler zaman zaman Kürt karşıtlığında bir araya gelebilir. Ancak aralarındaki derin uyuşmazlıklar bu konuda kalıcı ve sonuç alıcı bir ittifak yapmalarına engel.
Evet, Suriye sorunu nasıl bir seyir izler, bunu zaman gösterecek. Ancak Türkiye’nin Cerablusa’a girişi sorunu çözmek yerine daha da karıştıracak gibi. Üstelik Suriye’de durumun kötüleşmesinin ceremesini şimdiye kadar olduğu gibi yine Türkiye; Kürtler ve Türkler çekecek.
Aklın gösterdiği yol açıktır: Türkiye bu bataklıktan bir an önce geri çekilmeli, Kürt karşıtı politikasını değiştirerek Suriye Kürt bölgesini kendisi için güvenlikli bölge haline getirmelidir.
Bu makalede yer alan görüşler yazara aittir.
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.