Mısır’daki akıl almaz idam kararları, İslam coğrafyasının asıl problemi için derinlemesine düşünmemizi gerektiriyor. Mısır’daki darbe yönetimi, nasıl böylesine pervasız, nasıl böylesine dünyaya meydan okuyan bir yola girebilir? Yaşadığımız çağda, böylesine bir cesaretin kaynağı nedir?
Şurası kesin ki, Mısır’daki yönetim, küresel sistemin hâkim güçlerinin himayesindedir. ABD, AB ve İsrail, bu yönetimi açık ya da örtülü destekliyor. Unutmayalım ki, ABD ve AB, kanlı darbeye ‘darbe’ bile diyememiştir. Batı demokrasisinin en büyük kırılma noktası da budur… Mısır’da darbeye yol verilmesi; Batı düşüncesine, yaşam tarzına, Batı kültür ve hegemonyasına karşı bir alternatif ihtimaline karşı son derece müsamahasız, hatta acımasız olunacağına dair bir mesajdır. Velev ki demokrasi densin, seçim yoluyla olsun ‘İslamî akımların, siyasal İslam’ın’ ülke yönetimine gelmesinin kabul edilmeyeceğinin hatırlatılmasıdır…
Mısır’da olan biteni anlamak için Türkiye’deki 28 Şubat sürecini hatırlamak, derinlemesine düşünmeyi bunun üzerinden yapmak gerekir. Bu konuda tarihî açıklama, en sağlam bilgi Sayın Cengiz Çandar’dan geldi. Çandar, 16 Nisan 2012 Pazartesi günü Taraf gazetesinde Neşe Düzel’e şunları söylemişti:
“ABD, doğrudan askerî darbeyi desteklemedi ama 28 Şubat darbesini destekledi. Post-modern darbeyi destekledi. Ben buna tanık oldum. 1999-2000 yıllarında Amerika’daydım. Türkiye’yle ilgili müşterek bir kitap yazımı projesine katıldım. Kitabın çeşitli bölümlerinin yazarları toplantı yapıyoruz. ABD’nin eski Ankara Büyükelçisi Morton Abramowitz, kitabın editörü. İsrail lobisinin düşünce kuruluşu Washington Institute’ın Türkiye bölümünün başında olan Alan Makovsky de toplantıda. Kahve molasında Makovsky, Abramowitz’e ‘Sen yedinci kattaki toplantıda niye yoktun?’ diye sordu. Ben ‘ne toplantısı’ diye merak ettim. Meğer 12 Mart 1997’nin cumartesi günü Washington’da, dönemin Dışişleri Bakanı Madeleine Albright’ın çağrısı üzerine Bakanlık binasının yedinci katında Türkiye ile ilgili bir toplantı yapılmış. Bu toplantı, 28 Şubat kararlarının alındığı MGK toplantısından hemen iki hafta sonra düzenlenmiş. Hatırlayın... Refah Yol, haziranda iktidardan gitti. Bernard Lewis, Paul Wolfowitz, Richard Perle hepsi toplantıdaymış. Türkiye’ye ilişkin olarak ne yapılmalı, o toplantıda konuşulmuş. O toplantıdan çıkan genel eğilim, ‘doğrudan askerî bir darbe olmadan bu hükümet gitmeli’ olmuş.
“Ben sordum. ‘Amerika, tekerine çomak sokanı ekarte eder ama Erbakan size bir şey yapmadı. Amerika’nın büyük ulusal çıkarlarını tehdit etmedi. Aksine onun zamanında İsrail’le ilişkiler gelişti. En önemlisi Saddam kuvvetlerini Kuzey Irak’a soktuğu zaman, CIA ile irtibatlı olduğu iddia edilen beş bin Kürt’ün Türkiye üzerinden çıkartılmasında size destek verdi.’ dedim.”
“Abramowitz, ‘Türkiye ile Amerika arasındaki ilişkilerde yazılı olmayan bir kod vardır. Erbakan bu kodu bozdu. Amerika, ne yapacağı kestirilemeyen, kontrol edilemeyen müttefikten hoşlanmaz.’ dedi. Erbakan ilk dış gezisini, kendisine yapma dendiği halde İran’dan başlattı. İkinci gezisini Mısır, Libya ve Nijerya’ya yaptı.”
“Türk Silahlı Kuvvetleri ile İsrail establisment’ı ve Amerika’daki İsrail yanlısı çekirdek kadrolar arasındaki çok yoğun ve yakın ilişkiyi görmeden 28 Şubat’ı anlayamayız. 28 Şubat’ın diğer çıplak darbelerden farklı olarak çok daha girift dış bağlantıları var…”
Bu gerçekler ışığında İslam coğrafyasının asıl problemi nedir, çıkış yolu nedir? İnşallah cuma gününe…