Hükümetin çekilme sonrası için şimdiye kadar kamuoyuna yansımış genel söylemlerin ötesinde doğru dürüst bir yol haritası sözkonusu değil. Bu aşamadan sonra yaşanacak bir kararsızlık ve duraksama ise alınan bunca mesafeyi heder edebilir. Bu aşamadan sonra odaklanılması gereken hedef silahları tümden devreden çıkartmak olmalıdır
Kimisinin çözüm, bir başkasının barış adını verdiği sürecin en önemli aşamasına gelindi: çekilme. PKK’nin güçlerini sınır dışına çekmeye başlaması, son otuz yıllık çatışma sürecinde önemli bir noktaya gelindiğinin işareti. Elbette 1999 yılında yaşanmış bir geri çekilme deneyi daha sözkonusu. Ancak o günün koşulları ve iktidarı elinde bulunduranların soruna bakışları bugünkülerden tümüyle farklıydı. En azından bugünkü çekilmede 1999 şartlarındaki manipülasyon ve hile kokusu hissedilmiyor. O dönemin güç odakları bir çözüm projesinin parçası olmaktan çok, dar iktidar mücadelesinin bir aracı olarak ve kapalı kapılar ardında kotarılan ilişkilerle PKK’yi geri çekilmeye zorladı. Aynı güçlerin geri çekilme sırasında yüzlerce PKK’liyi katletme pervasızlığında bulunması oradaki gerçek niyetin ne olduğunu göstermesi bakımından oldukça öğretici.
Bugün, her şeyi hepimizin bir ucundan gözlemleyebildiği bir sürecin sonucunda bu noktaya gelindi. Silahların susturulması konusunda en azından şimdiye kadar net bir irade ortaya koymuş bir hükümet var. Öcalan’ın da hükümetin bu tutumuna paralel bir netlikte olması ve Kandil’in buna ikna edilmesi önemli. Bu süreçte en tayin edici faktörün toplumdaki çözüm ve barış enerjisi olduğu apaçık ortada. Anketler Kürt halkının bu sürece neredeyse yüzde yüz oranında destek verdiğini gösteriyor. Batıda da bu düzeyde olmasa bile güçlü bir desteğin olduğu görülüyor. Sürece ilişkin ABD ve AB yetkililerinden gelen pozitif mesajlar hükümeti cesaretlendiren bir etkiye sahip. Âkil İnsanlar Heyeti’nden oluşan gruplar bölgeleri tarayarak kamuoyunun algısının olumlu yönde değişmesi ve sürece ilişkin endişelerin giderilmesine kayda değer bir katkıda bulunuyorlar.
Bu ve benzer faktörlerin ürettiği enerji ile beslenip çekilme aşamasına kadar iyi yönetilmiş bir süreç sözkonusu. Sürecin bu noktaya taşınmasında etkili olan aktörlerin ortaya koyduğu irade, geri çekilmenin de planlandığı gibi gerçekleştirilebileceği hissini uyandırıyor. Geri çekilme sırasında çıkabilecek olası problemlerin bu aşamadan sonra süreci akamete uğratma şansı oldukça zayıf. Bu nedenle bundan sonra geri çekilmenin teknik detaylarına kafa yormak yerine çekilme sonrasına odaklanmak en doğrusu.
Geri dönüşü olmayan eşik aşıldı mı?
Başlatılan sürecin PKK’nin silahlı güçlerini yurtdışına çekme aşamasına gemliş olması hiç kuşkusuz önemli. Bu, aynı zamanda savaşın ve şiddetin tasfiyesi bakımından kritik bir eşiğin aşıldığının göstergesi. Ancak buna bakarak, geçmişte yaşanan trajik çatışma ortamına bir daha dönmemek anlamında Türkiye’nin dönüşü olmayan bir noktaya geldiği söylenebilir mi? Öcalan’ın “savaş dönemi son buldu, artık demokratik siyaset zamanı!” çağrısı bu açıdan mutlak bir güvece sayılabilir mi? Bu ve benzer iç ve dış konjonktüre bakarak, sınır dışına çekilen PKK’nin bir daha geri dönmeyeceği ve Türkiye’nin eski çatışma ortamına dönmesinin imkânsız olduğu yönünde yaygın bir görüş var. Ben de bu tesbiti büyük ölçüde paylaşıyorum. Ve aynı zamanda arzu ediyorum. Bütün bu olup bitenlerden sonra kimden gelirse gelsin şiddet girişimlerinin toplumda karşılık bulmayacağını, buna yeltenenlerin inandırıcılıklarını yitireceklerini düşünüyorum.
Öte yandan savaş bitti, artık sorun çözüldü havasına kapılmanın son derece yanıltıcı bir yaklaşım olduğunun altı çizilmeli. Salt, PKK sınır dışında silahlı güçleriyle bir tehdit unsuru olarak durduğu için değil, devletin izlediği yüz yıllık inkârcı ve ırkçı uygulamaların artçı biçimleri devam ettiği, Kürt halkına karşı başvurulan mezalimin tortuları hâlâ giderilemediği için de, savaş ve şiddeti hayatımızdan söküp attığımızı söylemek kolay değil. Türkiye’de şiddeti besleyen tarihî haksızlıkların yol açtığı yaraların tazeliği, bir de bunları kaşıma potansiyeli yüksek içeride ve dışarıda bekleyen unsurlar eklendiğinde “çözdüm, bitti” demenin kolay olmadığı görülür.
Asıl olan silahların devreden çıkartılması
Hükümet süreci bu noktaya kadar büyük bir netlik ve kararlılık içinde yürüttü. Ancak bundan sonrasına ilişkin benzer bir durumdan söz edilemez. Hükümetin çekilme sonrası için şimdiye kadar kamuoyuna yansımış genel söylemlerin ötesinde doğru dürüst bir yol haritası sözkonusu değil. Bu aşamadan sonra yaşanacak bir kararsızlık ve duraksama ise alınan bunca mesafeyi heder edebilir.
Bu aşamadan sonra odaklanılması gereken hedef silahları tümden devreden çıkartmak olmalıdır. Bu, bir yönüyle PKK’ye silah bıraktırmayı sağlamaktır. Bunu yolu ise PKK’yi ve öteki illegal Kürt yapılarını içine alabilecek şekilde demokratik standartların yükseltilmesinden ve demokrasinin çerçevesinin genişletilmesinden geçer. Türkiye’de ki yasal, anayasal ve idari sistemin Kürtleri dışladığı bu, PKK bakımından bir savaş gerekçesi olmazsa bile bir gerçektir. O hâlde mesele, dar anlamda bir teknik konu olarak PKK’nin silahsızlandırılması olarak ele alınmamalı. Esas sorun PKK’yi de kapsayacak bir biçimde legal-demokratik siyaset alanının genişletilmesidir. Şiddet kullanmamak koşuluyla, bağımsızlığı savunmak dâhil her siyasi eğilim ve görüşün demokratik zeminde kendisini ifade etmesine ve örgütlenmesine olanak sağlanmalı.
Bütünlüklü bir dönüşüm programına ihtiyaç var
Bundan böyle silahsızlanma ile demokratikleşme süreçlerini eş zamanlı olarak işletmek bir ihtiyaç. Eğer öncelik verilmesi gereken bir evre varsa bu mutlak bir biçimde demokratikleşme süreci olmalıdır. Demokratikleşme ve hak ve özgürlüklerin iadesi sürecini PKK’nin izleyeceği tutuma ve silahları bırakmasına endekslemek son derece yanlış. Ancak bu, bundan sonraki sürecin, silahları bırakmayı gözeten bir perspektifle yürütülmeyeceği anlamına gelmez. Demokratikleşme süreci ne PKK’nin şu ya da bu koşul ve tutumuna bağlanmalı, ne de özel olarak PKK’ye dönük, onu merkez alan bir biçimde işletilmeli. Ama PKK’yi de kapsayacak ve ona legal demokratik alanda kendisini ifade etmesine olanak sağlayacak genişlikte sürdürülmeli.
Bu gün PKK’liler için gelip özgürce siyaset yapma önünde ciddi yasal engeller var. Ancak bu durum salt onlar için değil, hiçbir şiddet olayına karışmamış başka Kürtler için de sözkonusu. Öte yandan siyasi nedenlerle cezaevlerinde tutulan binlerce insan bulunuyor. Bütün bunlara siyasete katılma imkânları sağlamadan süreci ileri taşımak mümkün değil. Bu ise kapsamlı bir af ya da aynı işlevi görecek kapsamlı bir yasal düzenlemeyi gerektirir.
Siyasal Partiler ve Seçim Yasası’na bir an önce el atılmalı ve demokratik bir tarzda düzenlenmeli. TMK ve TCK bir an önce gözden geçirilmeli. Yüzde onluk seçim barajı sadece Kürtler için bir engel değil, bir demokrasi ayıbı aynı zamanda. Seçim barajı tümden kaldırılmalı ya da makul bir seviyeye indirilmeli. Kürtçe ile siyaset yapmanın önündeki engeller kaldırılmalı. Kürtler dâhil her kesim için eksiksiz, özgür ve demokratik bir örgütlenme ortamı yaratılmalı.
Gelinen aşamada savaşın durması, devletin geleneksel inkârcı politikadan vazgeçtiğine ilişkin söylemleri son derece önemli. Bu gerçek anlamda bir çözüme değil, çözüm için önemli bir fırsata işaret ediyor en çok. Kaldı ki bu gün itibariyle ne inkârcı uygulamaların yansımaları tümüyle son bul bulmuş, ne de pozitif anlamda bir barışa ulaşılmıştır.
Türkiye şartlarında hem barış hem de Kürt sorununun eşitlikçi çözümü başlı başına yeni bir kuruluş anlamına gelir. Ülkenin çoğulcu yapısına uygun yeni bir anayasa yapımı yakıcı bir ihtiyaç.
Bu ise acil ve bütünlüklü bir demokratikleşme, kapsamlı bir alan temizliğini gerektirir.
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.