Türkiye, olgun bir nar gibi çatlıyor.
İçindeki binlerce tane, kurumuş kabuğu çıtırtılarla kırıyor.
Başka türlüsü de mümkün olamazdı zaten.
Düşünsenize, taa Turgut Özal döneminden bu yana, neredeyse yirmi beş yıldır sürekli değişiyor Türkiye.
Ekonomisi değişiyor, sınıfsal yapısı değişiyor, ulaşımı değişiyor, iletişimi değişiyor, medyası değişiyor.
Büyüyor, çeşitleniyor, çoğalıyor.
İçinde büyüdüğü “kalın ve sert” kabuğa artık sığmıyor.
Doğanın yasası böyle.
Büyüyüp, çoğalarak yeni narlar yaratacak tohumlara dönüşecek tanelerle, onları birarada tutan kabuk arasındaki çatışma kaçınılmaz.
O taneleri içinde tutabilmek için, taneler büyüdükçe sertleşip katılaşan kabuk da sonunda kırılacak.
Eskiye ait ne varsa, ordu, yargı, devlet zengini burjuvazi, devlet yandaşı siyaset, merkez medya, çatırdıyor.
Eskimiş kabuğun içine yapışık “eski” muhalefet bile çatlıyor.
CHP’nin başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, bizim Markar Esayan’ın deyimiyle “CHP’nin dayandığı devlet gücünü kaybedince” halka gitmek, halka hitap etmek ve onların isteklerine kulak vermek zorunda kaldı.
Henüz partisini değiştiremese, hatta partisinden tepki alsa bile, kendini yenileyerek, daha önce CHP’den duymadığımız sözleri rahatlıkla telaffuz ediyor.
“Muğlalı Kışlası’nın adı değişsin” diyor, “seçim barajı düşsün” diyor, “Apo’yla görüşülebilir” diyor, “genel af” diyor.
AKP’yi ciddi biçimde “kontrpiyede” bırakacak çıkışlar yapıyor.
Kılıçdaroğlu’dan bu çıkışları beklemeyen AKP, Kılıçdaroğlu’ya aynı ciddiyette cevap veremiyor ve sık sık demagojiye başvuruyor.
Halbuki, Kılıçdaroğlu’nun bu önerilerini ciddiye almaları, karşı çıkıyorlarsa, bu karşı çıkışlarını “suçlayarak, aşağılayarak” değil, bir mantık çerçevesinde anlatmaları gerekiyor.
Eğer Kılıçdaroğlu, bu çizgisini sürdürür ve hangi amaçla olursa olsun ciddi öneriler dile getirirse, AKP’yi de daha “ilerici” ve daha ciddi bir parti olmaya zorlar.
AKP, “Muğlalı Kışlası’nın adını niye değiştirmediğini”, “genel affa niye karşı çıktığını”, “seçim barajını niye düşürmediğini” ikna edici bir biçimde açıklamaya ya da bu öneriler doğrultusunda hamleler yapmaya mecbur kalır.
Böyle bir gelişme Türkiye’nin yararına olur.
Bu ülkedeki Kürtleri, türbanlıları, demokratları “keşfeden” CHP, hem AKP’nin “ulusal” politikalar izlemesini kolaylaştırır, hem de onun politikalarının “sınırlarını” keyfince çizmesini engeller.
Siyasette sağlıklı bir çatışma yaşanır.
Kılıçdaroğlu’nun “kurumuş kabuktan, taze bir taneye” dönüşme
çabalarına ne yazık ki Kürt siyasetçileri ayak uyduramıyor.
BDP Başkanı, kendisiyle aynı fikirde olmayan Kürt sivil toplum kuruluşlarını “ahlaksızlıkla, işbirlikçilikle, Diyarbakır’ı temsil etmemekle” suçluyor.
Dün yeni konuşmasını okuduğumuz Apo, daha da ileri gidip bu “kuruluşları” tehdit ederek, bu politikayı izleme “cesaretini nereden buluyorlar” diyor.
Baskıcı Türk devletinin kendi halkına karşı benimsediği tehditkâr ve aşağılayıcı üslubu şimdi Kürt politikacıları aynen Kürt halkının bir kesimine karşı kullanıyor.
Eğer bu “eski” model davranışları tekrarlarlarsa, onlar “tane” değil, “kabuk” olur ve çatlarlar.
“Benimle aynı fikirde olmayan haindir” anlayışı eskimiş bir anlayış.
Ve, hiç kimse kendi halkıyla kavga edemez, kimse kendi halkını yenemez.
Unutmayın ki sadece Türkiye değil, “Kürdistan” da değişiyor, oranın da ekonomik yapısı, sınıfsal yapısı, arzuları, düşünceleri değişiyor.
Türkiye’nin bütününde çatlayan kabuk Güneydoğu’da da çatlıyor.
Bu toplum Kürt’üyle Türk’üyle olgunlaştı.
Ve, olgun bir nar gibi çatlatıyor kabuğunu.
Bir zaman, kurumuş kabukla çoğalan taneler arasındaki “çelişkileri ve çatışmaları” yaşayacağız, zaman zaman bu çatışmalar ürkütücü boyutlara da ulaşabilir ama sonuç değişmez.
Artık Kürt, Türk, Sünni, Alevi, solcu, sağcı olmak değil, “kuruyan kabuğun parçası ya da olgunlaşıp çoğalmış tanelerin parçası” olmak belirleyecek hayattaki asıl duruşumuzu.
Kabuğun çatlaması, çatlamamak için direnmesi ve çatlarken çıkardığı sesler korkutmasın sizi.
Doğanın yasası bu.
Olgunlaşan nar, kabuğunu çatlatır.
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.