Suriye’nin El Bab bölgesinde süren Fırat Kalkanı operasyonunda yaralanan Uzman Çavuş Ali Temel, Anadolu Ajansı’na verdiği demeçte bölgedeki Türk Silahlı Kuvvetleri personeli arasındaki ilişkilerin “Çanakkale ruhundan” farkı olmadığını belirtmiş.
Şüphesiz iktidardan aldıkları emirlerle canlarını dişlerine takarak Suriye topraklarında savaşan Mehmetçikler, El Bab’ı Türkiye’nin bekasını birebir ilgilendiren bir mücadele olarak görüyorlar.
Ve bu nedenle zihinlerinde El Bab’ın fethini, daha doğrusu YPG’nin kenti ele geçirmesine mani olmayı, İstiklal savaşıyla özdeştiriyorlar. İktidar, bu algıyı pekiştirmek için gece gündüz çalışıyor.
Şimdi ise iktidarın propaganda aygıtları IŞİD ile YPG’nin aynı gövdenin dalları olduklarını ve ABD’nin yönlendirmesiyle ele ele verip Türkiye’yi yok etmeye çalıştıklarını öne sürüyor.
Bunun başlıca nedeni ABD’nin YPG ile IŞİD’e karşı işbirliğinden vazgeçmemesi ve El Bab operasyonundan uzak durması.
Oysa Diken’e konuşan üst düzey koalisyon yetkilileri, Türkiye’nin El Bab operasyonunu koalisyona danışmadan başlattığını, hava desteği talebinde ise yeni bulunulduğunu ve koalisyonun bu talep üzerinde çalıştığını ifade etti.
Yetkililerden biri şöyle konuştu: “Eğer IŞİD, Menbiç’te olduğu gibi El Bab’da da direnirse -ki öyle görünüyor- Türkiye ve ÖSO’nun işi çok zor. Türkiye doğru dürüst istihbarat edinmeden şuursuzca kendini riske attı, şimdi de kabahati ABD’ye yüklüyor.”
Tüm dünya ABD’nin IŞİD ile işbirliği yaptığı iddialarını gülünç bulsa da, Türkiye’de ABD düşmanlığı öyle boyutlara ulaştı ki alıcısı çok.
Sonuç: IŞİD, El Bab’da Türk askerlerini katlediyor. Ama en büyük düşman, henüz Suriye üzerinden veya Suriye içerisinde Türkiye’ye yönelik elle tutulur herhangi askeri bir eylemde bulunmayan YPG ve Türkiye’nin NATO müttefiki ABD sayılıyor.
Ankara’nın gittikçe irrasyonel hal alan bu çıkışları bir kenara, sorulması gereken en kritik soru şu: “Türkiye’nin nihai hedefi Suriyeli Kürtlerin ilerleyişini frenlemek mi yoksa Suriyeli Kürtlerin kazanımlarını geriye döndürüp yok etmek mi?”
Eğer birinci şık doğruysa, Türkiye’nin barış sürecini yeniden canlandırma umudu halen var demektir.
Mesela Türkiye, Suriyeli Kürtlerin Fırat’ın doğusuna geçmeme vaadi karşılığında YPG’ye karşı operasyonları durdurur, ABD bu anlaşmanın garantörlüğünü üstlenir, başta ekonomik olmak üzere Suriyeli Kürtlerle ilişkiler normalleşmeye başlar. Buna paralel olarak Öcalan ile barış müzakereleri Dolmabahçe mutabakatı çerçevesinde yeniden başlar.
Fakat bu zeminin oluşması için PKK’nin ivedilikle tek taraflı ateşkes ilan etmesi, Türkiye içerisindeki tüm eylemlerini durdurması gerekiyor.
Eğer PKK’nin hesabı “Hayatı iktidara o kadar dar ederim, o kadar bunaltırım ki masaya yeniden mecburen oturur” yönündeyse o hesabın Ankara’dan döndüğü ortada. Washington’dan da….
İzah edeyim: Pentagon, Rakka operasyonu için YPG öncülüğündeki Suriye Demokratik Güçleri’ni silahlandırmak ve eğitmek için bir süredir bastırıyor. Bunun için Obama’nın yetki vermesi lazım.
Ancak TAK’ın İstanbul ve Kayseri saldırıları, başını ABD’nin Ankara büyükelçisi John Bass ve ABD dışişlerindeki ‘Türkiye, Yunanistan ve Kıbrıs dairesi’nin çektiği karşıt kampın elini güçlendirdi.
Ve her ne kadar Rakka operasyonu başladı dense de, halihazırda sadece Rakka etrafında ön temizlik yapılıyor. Büyük olasılıkla artık gün sayan Obama, Rakka topunu Trump yönetiminin kucağına atacak.
Ankara’yla YPG yüzünden dibe vuran ilişkileri daha da germemek adına Obama, yetki yasasını imzalamayacak.
Özetle; Rakka operasyonunu başka bir bahara bırakan Obama yönetimi Suriyeli Kürtlerin kaderini de Trump’a bırakmış görünüyor. Trump’ın nasıl bir yol izleyeceğini kestirmek ise zor.
Türkiye’nin talepleri doğrultusunda, Rakka’yı Halep’ten çekilen ÖSO güçlerini eğitip silahlandırarak mı almaya yönelir, yoksa Pentagon’un isteklerine uyup Kürtlerle ittifakı mı sürdürür?
Daha farklı senaryolar da gelişebilir. Bilinmez…
Ancak şurası net: PKK’nın Türkiye’deki eylemlerinin faturası her geçen gün Suriyeli Kürtlere kesiliyor. Kandil, Trump’ın iktidara geçtiği 20 Ocak gününü fırsat bilip tek taraflı ateşkes ilan ederek barışın yolunu tekrar açabilir. Açmalıdır.
Hendek fiyaskosunun bedelini çok ağar ödeyen Kürtler, savaş değil barış istiyor.
Şurası da net: Türkiye askeri yöntemlerle Kürt sorununu bugüne kadar çözemedi. Bundan sonra da çözemez.
Ne Esad’ın Kürtleri yeniden ezmesiyle, ne de Trump’ın Kürtleri ‘satmasıyla…’
Tarihten ders almak lazım. Çanakkale’de Türklerle Kürtler omuz omuza vererek, Çanakkale zaferini birlikte başarmışlardı. Bugün Türkiye ve Kürtler ortak düşman IŞİD’e karşı yine omuz omuza vererek yeni bir zafere imza atabilir.
Ama daha da önemlisi barışçıl, demokratik, müreffeh bir Türkiye’nin tohumlarını yeniden ekebilir.
Gerçek Çanakkale ruhunu o zaman yakalamış oluruz…
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.