Ateşkes ilan edildi.
Bu ne demek biliyor musunuz?
Çocuklar ölmeyecek demek.
Bundan daha önemli, daha sevindirici bir şey olabilir mi?
Üstelik bu ateşkes belki de gerçek ve kalıcı bir barışın kapısını açacak.
Bu toplum Türküyle, Kürdüyle huzura kavuşacak.
Bu ihtimal önümüzde duruyor.
Çok acılı bir geçmişimiz olduğunu biliyorum, unutulması belki de imkansız acılar çekildi, belki affetmek de mümkün değil ama bütün bunlara rağmen “geleceğe” bir şans tanımak gerekiyor.
Geçmişle gelecek arasında bir tercih imkanının sunulması demek bu.
Hangisini seçeceğiz?
Geçmişin içine kısılıp kalmayı, öfkeyle, acıyla, intikam istekleriyle yanarak, ölerek, öldürerek, hiç bitmeyen endişelerle ve tedirginliklerle yaşamayı mı?
Yoksa sorunların konuşarak çözüldüğü, gençlerin birbirini öldürmediği, özgür, eşit, mutlu bir hayatı yeni baştan yaratmayı mı?
Ben, gelecekten yanayım.
Böyle bir gelecek için mücadele edilmesi gerektiğini de biliyorum.
Bu ülkeyi ve çocukları kurtarmak isteyenler olduğu gibi, bu ülkeyi ve çocukları kendi hesapları için feda etmeyi arzulayanlar da var.
Küçücük bir örnek bile nelerle mücadele etmemiz gerektiğini ortaya koyuyor.
Ateşkes ne zaman ilan edildi?
Öcalan’ın avukatları İmralı’ya gittikten sonra.
O avukatlar daha önce de gidebilirlerdi İmralı’ya, ateşkes daha önce de ilan edilebilirdi.
Ama birileri İmralı’ya giden kosteri bozuverdi, yolculuk iptal edildi.
Eğer o koster dört gün ya da beş gün önce İmralı’ya gitmiş olsaydı belki de üç çocuk daha bugün yaşıyor olacaktı.
Kosterin önceki gün gitmesi belki de bugün başka üç çocuğun hayatını kurtardı.
O kosterin gitmesi için Başbakan’ın devreye girmesi gerekmiş duyduğumuza göre.
Bunu sağladığı için sizi bilmem ama ben Başbakan’a minnettarım.
O kosterle gelen avukatlarla konuşan Apo da bu “ateşkesin” gerçekleşmesini sağladı.
Bunun için de Apo’ya minnettarım.
Bugüne kadar ne olduysa oldu, bundan sonra tek bir çocuğu bile kurtaracak herkese minnettar olurum ben.
Benim için hakkaniyetli, Kürtlerin ve Türklerin iç rahatlığıyla kabul edeceği bir barıştan daha önemli hiç bir şey yok.
Bunları söylediğim için bana kızacaklar olacağını biliyorum ama kızgınlık, öfke bu aşamada neye yarar?
Hem bu çok bencilce bir öfke değil mi, siz kendi öfkeniz için çocukları ölüme göndermeyi gerçekten ahlaka ve vicdana uygun buluyor musunuz?
Çocukları kurtarma fırsatı elinize geçmişken sırf kendi kızgınlığınız yüzünden bu fırsatı heba etmek haksızlık olmaz mı?
Öfke, hep ölüm getirdi.
Öfkeyle hiç kimseyi yaşatmayı beceremedik.
Öfkeyle öldürdük sadece, acı çektirdik ve acı çektik.
Kendimize, ülkemize, insanlarımıza bir şans tanımanın vakti gelmedi mi?
Daha ne kadar savaşılacak, daha ne kadar insan öldürülecek, hiç kimsenin kazanamayacağı bir savaş daha ne kadar sürdürülecek?
Durmalıyız.
Durmalı, düşünmeli ve yeniden başlamalıyız.
Geleceği yaratacak gücü, kararlılığı göstermeliyiz.
Kızgınlıklar içinde kaybolup giden küçük insanlar gibi değil, hayata çok geniş cephelerden bakan, kızgınlıkların üstüne çıkmayı başaran, insanların kaderlerine hükmeden büyük birer lider olmalıyız hepimiz, yetmiş milyon lider, yetmiş milyon Kanuni, yetmiş milyon İskender, yetmiş milyon Eyyubi olmalıyız.
Olamaz mıyız, kısacık bir süre için bile olsa “büyük birer lider” gibi düşünemez miyiz, “geleceği belirleyenlerden biri de bendim” diyemez miyiz?
Yetmiş milyon büyük “lider” olmaya küçük jestlerle de başlayabiliriz, şu son yirmi dört saatte hiç silah patlamadıysa, hiç çocuk ölmediyse bunda Öcalan’ın önemli rolü var, hiç olmazsa ona da diğer mahkumlara tanınan hakları tanıyıp, hücresinde bir televizyon seyretmesini, sabahları gazete okumasını sağlayamaz mıyız?
Bir ateşkes jestine minicik de olsa böyle bir jestle cevap veremeyecek insanlar mı Türkler?
Karşılıklı olarak öfkemizi gösterdik, cesaretimizi gösterdik, biraz da karşılıklı olarak hoşgörümüzü, büyüklüğümüzü gösteremez miyiz?
Çocuklar için bunu yapamaz mıyız?
Yaparız deyin be, yaparız deyin, kurtaralım şu çocukları, yaşatalım.
Bir de kaderin dizginini biz tutup, o kaderi mutluluğa doğru biz sürelim.
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.