Bazı olaylar ve siyasi adımlar vardır, sonuçları nedenlerinden çok daha önemli olur.
Eskiye dönüşün önünü keser ve herkesi yeniden pozisyon almaya, fikir üretmeye, tavır geliştirmeye sevk eder. Başbakan’ın 23 Nisan’da yayınladığı taziye mesajı böyle bir işleve sahip. Tarihî olması sadece şimdiye kadar söylenmemiş olanı söylemesinden, Ermeni meselesini insanî ve ahlakî bir zemine taşımasından kaynaklanmıyor. Tarihî bir adım, çünkü tarihin bundan sonrasını değiştirecek bir adım… 1915’in yüzüncü yılından bir yıl önce yayınlanması konunun bütün taraflarının önüne ‘kullanılabilecek’ bir süre çıkarıyor ve karşılıklı niyet ve iradenin derinleşmesine ve olgunlaşmasına zemin oluşturuyor. Açıklamanın 23 Nisan’da yapılması ise daha da derin bir anlama sahip. Bu tarih on gün kadar önce lağvedilmiş olan Osmanlı Meclis-i Mebusan’ının Ankara’da neredeyse aynı kişilerle yeniden kurulduğu gün. Sonrasında 1. Meclis olarak tarihe geçecek olan bu kurum, ardından gelen Meclis’ten daha demokratik bir yapılanmayı, daha güçlü bir temsiliyeti ifade edegeldi. Diğer bir deyişle Osmanlı’nın bizlere bıraktığı demokratik bir miras, bugünü geçmişe bağlayan demokratik bir halka oldu. Dolayısıyla taziye mesajının 23 Nisan günü yayınlanmasının bizzat bu ülkenin tarihi açısından son derece sembolik bir anlamı var. Taziye, Türkiye Cumhuriyeti’nin demokratikleşmesinin de araçlarından biri… Aynen Kürt açılımı ve Dersim özrü gibi, bir yandan geçmişle barışmanın, diğer yandan da geleceği farklı bir tasavvur üzerinden inşa etmenin önkoşulu.
Taziye metni beklenmiyordu ama içeriğinin kimseyi şaşırtmaması gerek. Son yirmi yılda muhafazakâr kesimde yaşanan dönüşümün ve bu dönüşümle AKP arasındaki organik ilişkinin biraz farkında olanlar, söz konusu içeriğin toplumsal zeminde çoktan içselleştirildiğini de görmüşlerdir. Basit bir aritmetik, bugünün her yedi çekirdek Müslüman ailesinden birinde muhtemel bir Ermeni akraba olduğunu ortaya koyuyor. Artık bu akrabalar rahatça anlatılıyor, Ermenilerin topluca öldürüldükleri yerleri size göstermek isteyenler çıkıyor ve asıl önemlisi bu tutum insanlara iyi geliyor… Yeni muhafazakârlar bir yandan dünyaya entegre olmanın, hak ve özgürlüklere sahip çıkmanın, aynı anda da tarihsel hafızaya yeniden tutunmanın peşindeler. O hafıza çok kültürlü, çok kimlikli bir bütünlüğü, kabuk tutması istenmiş bir toplumsal vicdanın yarıklarından sızdırarak geri çağırıyor.
Bu taziyenin AKP lideri tarafından dile getirilmesi bir tesadüf değil. Bu adımın olgunlaşmasında muhakkak ki Türkiye’deki aydınların da katkısı oldu ve en büyük katkıyı da Hrant yaptı… Çünkü o doğrudan muhafazakâr kesime, onun yüreğine konuştu. Hrant olmasaydı da belki bu noktaya gelinebilirdi, bunu bilemeyiz. Ama Hrant’ın büyük bir kolaylaştırıcılık işlevi yaptığı, insanların tahayyül ettikleri gelecekle hatırlamak istedikleri geçmişi bütünleştirmelerine vesile olduğu açık. Bu toplumsal zemin AKP iktidarının ‘yeni’ bir Türkiye kurma girişiminin meşruiyetini sağlıyor. Başbakan ve partisi, buzdağının sadece görünen kısmıdır… Bu nedenle söz konusu taziye mesajı birkaç siyasetçi veya bürokratın basiretini yansıtmaktan çok daha fazlasını ifade ediyor. Bu mesaj kitlede karşılığını bulan bir duygunun, bir arayışın, bir gelecek tasavvurunun kayda geçirilmesidir.
Devlet dilinden uzak duran, klişelere düşmeyen, ifade özgürlüğünü sınırsızca genişleten, tanımaya, anlamaya davet eden bu metin toplumun ezberini bozmuyor, çünkü toplumun önemli bölümü zaten kendi ezberini bozmuş durumda. Ama devletin ve devletlilerin ezberini bozuyor. Aynı şekilde Ermeni dünyasında da bunca yıl birkaç şablon cümlenin arkasına gizlenerek siyaset yaptıklarını düşünen insanların da ezberi bozuluyor. Mesele ‘soykırım’ değil. Ortada Türk Ceza Yasası’na da girmiş bir tanım var ve buna göre olaya soykırım dışında bir tanım getirmek mümkün değil. Ama asıl olay yaşanmışlığın kendisine, tarihe bakmak ve bunu bütünlüğü dikkate alarak ve de birlikte yapmak. ‘Adil hafıza’ ancak böyle inşa edilebilir. Ermenilere yapılmış olanlardan bir Osmanlı tarihi üretilemez. Osmanlı tarihi bilinmeden de Ermeni soykırımı anlaşılamaz.
Karşılıklı resmî söylemler neredeyse yüz yıldır insanı, vicdanı, yaşananı kenara itmişti. Kabuk bağlamış sloganlar konuşmayı, birbirine anlamak üzere bakmayı bile anlamsız kılmaya çalışmıştı. Bugün bunların hepsi artık sadece ilkelliktir… Önümüzde ancak birlikte, namus ve iyi niyetle yürünecek bir yol var.
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.