Geçen hafta Balçiçek İlter’in sunduğu ‘Söz Sende’nin konuğu YÖK Başkanı Prof. Gökhan Çetinsaya’ydı. Programı baştan sona izledim ve hem çok şey öğrendim hem büyük keyif aldım.
‘Söz Sende’ zaten hep böyle keyif verici ve öğretici, seyrettiğinizde kesinlikle harcadığınız zamana üzülmüyorsunuz.
Hoca, dünyada dört milyon öğrencinin -onun deyimiyle- ‘piyasada’ dolaştığını ama bu rakamdan Türkiye’nin payına sadece 26 bin öğrencinin düştüğünü söyleyince, Balçiçek İlter yerinde bir soru sordu:
-Türkiye’nin hedefi ne peki?
Hoca bu soruya, ‘ilk etapta yüz bin öğrenci’ diye cevap verdi.
Hayal etmesi bile güzel, gerçekleşmesi de imkânsız değil.
Bu ülkeden yüz bin öğrencinin, yeryüzünün akademik mecraları içine karışıp gitmesinin bu mecralarla buluşmasının, Türkiye’ye kazandıracaklarını ve bu kazanımların demokratikleşmeden refaha, bilime, evrensel kültüre yapacağı katkıları düşünmek bile umut verici.
YÖK Başkanı Çetinsaya, söze başlarken, Büşra Ersanlı’nın bir an önce suçsuzluğunun anlaşılıp üniversiteye dönmesini diledi.
Büşra Hoca’nın özgürlüğü artık demokrasi ve barıştan yana olanların ortak bir talebi haline geldi ve bu talebin arkasında durmak her şey bir yana, bir vicdan meselesidir.
Büşra ne bu tutukluluğu ne de bu suçlamaları hak ediyor.
BDP’ye gidip siyaset yapmaya karar vermesi sürecini yakından biliyorum. Siyaset yapmaya meraklı Türk aydınları, iş Kürt siyaseti içine girip siyaset yapmaya gelince çok istekli davranmıyor, bunun yerine BDP’nin periferisinde kalmayı tercih ediyorlar. Büşra böyle davranmadı ve mevcut siyaseti; deneyimleri ve akademik misyonu ve bilgisiyle etkileyebileceğini düşündü. BDP’de siyaset yapmaya karar verdi. Eğer yıllar önce Kürt siyaseti Türk aydınlarıyla iç içe geçebilse ve bu kaynaşma olabilseydi, her şey çok farklı olabilirdi. Benim tanıdığım ve dostluğuna mazhar olduğum Büşra, hiçbir zaman Kürt ve Türk siyasetinin, siyasetçisinin ayrı ayrı saflarda ve partilerde durarak başarılı olunabileceğine inanmıyordu. Bu yüzden BDP’ye girdi. Cesur bir karardı ve bu cesareti ancak onun gibi özgürlük sevdalısı bir insan gösterebilirdi. Bir Türk aydınının BDP’de siyaset yapmak arzusunun Türkiye koşullarında ne gibi sonuçlara yol açabileceğini göstermesi bakımından da dersler alınacak bir olaydır. Meselenin bir yanı bu, ama bir başka yanı daha var:
Diyarbakır cezaevinde görev yapan gardiyanlar en çok biz Kürtler’in arasına her nasılsa ‘düşmüş’ Türk gençlerine eziyet ediyorlardı. ‘Hele bunlar tamam, Kürdistan kuracaklardı, şimdi elimize düştüler, ya siz, sizin ne işinizin vardı bunların arasında’ diyor ve çok acımasız davranıyorlardı. Otuz yıl sonra Büşra Ersanlı’nın BDP’de siyaset yapma tercihi ve bu tercihin sonucunda yaşadıkları, maruz kaldığı haksızlıklar, doğrusu bana otuz yıl öncesinin ‘gardiyan devleti’ni hatırlatıyor. O ‘gardiyan devlet’ şimdi de dönüp Türk aydınlarını tehdit ediyor ve insana Kafka’nın Dava adlı romanını hatırlatan bir takım iddianameler hazırlayıp, ‘bunların’ arasında ne işiniz var’ diyerek bir yığın hukuksuzluğa imza atıyor.
Büşra Ersanlı’nın en kısa zamanda özgürlüğüne kavuşmasını diliyor ve İlter’in programına geçmek istiyorum.
Kürtçe seçmeli dersin bu yıldan başlayarak Milli Eğitim müfredatına girecek olması nedeniyle orta, kısa ve uzun vadede üniversitelerimizin ve YÖK’ün hazırlıkları acaba ne durumda ?
Malum, Mardin Artuklu Üniversitesi, bu yıl 500 tezsiz yüksek lisans öğrencisi alacak.
Ne var ki müracaatın şartları, başvuracak olan öğrenciler arasında eşitsizliğe yol açmaya çok müsait. Zira MEB sadece Türk dili, Türk Lehçeleri ve sosyal bilgiler öğretmenliği bölüm mezunlarına imkân tanıyor. Batı dillerinden mezun olanlar başvuru yapamıyor. Bu YÖK’ün benimsediği usullere bile aykırı. Bana yazan ve aynı zamanda başvuru da yapmış bir okurumun verdiği bilgilere bakalım:
“YÖK’ün referans kabul ettiği 3 dil vardır (Almanca ,Fransızca ve İngilizce).
Biz dilciler, üniversite giriş sınavında genel ÖSS nin hemen akabinde yabancı dil sınavına tabii tutulmaktayız.
Bu yabancı dil sınavı (yds) soru kitapçığı sadece İngilizce Almanca ve Fransızca ‘dan müteşekkildir.
Fakat YÖK’ün bünyesinde sadece İngilizce, Amanca ve Fransızca bölümler yoktur, bilakis Arapça, Farsça, Urduca gibi bir çok bölüm vardır ve bu bölümlere İngilizce soru kitapçığındaki İngilizce sorulara doğru yanıt vermekle kazanılıp yerleşilebiliyor.
YÖK’te işleyiş ve usul budur.
Lakin Artuklu Üniversitesi direkt olarak MEB ile iletişim içinde, YÖK’ün teknik ve usulüne uygun olmayan bir başvuru şartnamesi hazırlamıştır.
Ben akademik Kürtçeyi kendi imkanlarıyla öğrenmiş bir İngilizce öğretmenliği lisans programı mezunu olarak Mardin Artuklu Üniversites’nin açmış olduğu tezsiz yüksek lisans programına başvuramıyorum, bütün şartlarım uygun olmasına rağmen(ales sınavı,diploma notu).
Netice itibari ile Kürtçe mülakat da olacaktır. En azından biz dilcileri de kabul edip bu bağlamda alanı biraz daha genişletip bu dilde daha formasyonlu daha nitelikli, başarılı kimselerin önünün açılmasını beklerdik.
Milli Eğitim Bakanlığı, başvuru şartı olarak Türkçe ve Türk lehçeleri eğitimi alınmış olmasını şart koşuyor.
Artuklu Üniversitesi bu şartı kendilerinin belirlemediğini, kendi lisans öğrencilerinin de bu şarttan etkileneceğini ifade ediyorlar.
Soruyorsunuz bu kararı alan merci kim diye, MEB diyorlar. MEB’i arıyorsunuz topu YÖK’e havale ediyorlar. YÖK’ü arıyorsunuz haberimiz bile yok diyorlar!
Kürtçe’’nin içinde yer aldığı Hint- Avrupa dillerinden birini okumuş bir insanı Kürtçe lisans eğitimi programına kabul etmiyorsunuz ve Kürtçe’ den gramer,morphology ve syntax bakımından çok farklı olan Ural-Altay dil grubunda yer alan dillerden veya lehçelerden birini şart koşuyorsunuz.”
Söyleyecek söz yok durum vahim..
YÖK, çok sayıda insanın mağduriyetine yol açması kaçınılmaz olan bu soruna bir an önce çözüm bulmalıdır.
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.