O gecenin perde arkası...
49 kişinin serbest bırakıldığı gece Başbakan Davutoğlu’yla birlikte Azerbaycan’da olan Akdoğan, yaşananları dakika dakika anlattı. Akdoğan, “Bu tamamen milli bir operasyondur” diye konuştu.
Türkiye tarihinin en önemli olayının perde arkasını Başbakan Yardımcısı Doç. Dr. Yalçın Akdoğan’la konuştuk:
- O gece tam olarak ne oldu?
Azerbaycan’da önemli görüşmelerimiz, enerji konusunda toplantılarımız vardı. Suriye sınırında sıcak saatler yaşandığı için de bir kulağımız Türkiye’deydi. Sabah sınır bölgesinde bazı istenmeyen gerginlikler yaşandı. Türkiye’nin gelenlere sınırları kapattığı dedikodusu yapılıyordu. Aslında biz tüm mazlumlara sınırları açacağımızı ama önceliğimizin sınırın öbür tarafına insani yardım yapmak olduğunu belirtmiştik... Bunu Başbakanımız Davutoğlu da söylemişti. Hükümet olarak tavrımız bellidir. Bir dram yaşandığında insanları kabul etmemek gibi bir tavrımız olamayacağını söylemiştik. Sınır ötesinde yardım gerçekleştirmek mümkün olmayınca derhal göçmenler kabul edildi.
- Yani gündeminizde Kobani vardı?
Kürtleri kabul etmediğimiz algısı yayılıyordu. Bu meseleyle meşguldük ve bu konunun ürettiği gerilimler vardı. İlgili bakanlarımız ve bazı HDP’li yöneticilerle görüşüp, meseleyi yakından takip ediyor, herhangi bir gerilim yaşanmaması için uğraşıyorduk. Bu geçişler gün boyu devam etti. AK Parti hükümeti olarak açık kapı politikası uyguluyoruz. Mazlum olan kim varsa, dram yaşayan kim varsa kapımız açıktır. Biz mazlumun dinini, mezhebini, etnik kökenini sorgulamayız.
Uçağı hazırlanın, dönüyoruz
- Rehineler meselesine dönersek...
Azerbaycan saatiyle gece 01.00 - 01.30 sularında odama çekildim. Telefonum çaldı, koruma müdürü Başbakanımızın acil toplantıya çağırdığını söyledi.
- O anda ne düşündünüz?
Bölgede kısmi gerilimler yaşanıyordu. Gün içinde olayları takip etmişiz. ‘Daha vahim bir durum mu var’ diye düşündüm. Sanırım bir dakika içinde başbakanımızın odasına geçtim. Odalarımız aynı kattaydı.
- Başbakan ne yapıyordu?
Tek başına oturuyordu ve telefon trafiği yaşanıyordu. Dehşetle ‘Ne oldu’ diye baktım. Tatlı bir tebessüm içinde olduğunu görünce rahatladım. O birkaç dakika içinde aklımdan binlerce olay ve ihtimal geçti. Oturdum. Sonra Ali Sarıkaya içeri girdi. Başbakanımız Ali’ye ‘Uçağı hazırlayın dönüyoruz’ dedi.
- Siz sormadınız mı ‘Ne oldu’ diye?
Gerek kalmadan kendisi söyledi. ‘Rehineleri alıyoruz’ dedi. Kötü haber beklerken çok güzel bir haber almak bizi inanılmaz mutlu etti.
- O anda ne hissettiniz?
O an çok kısa olsa da aslında çok uzundu. Gurur hissettim. Başbakanımızın gözlerinde mutluluk ve gurur bir aradaydı. Büyük bir devletin başarabileceği büyük bir operasyon yapılıyordu ve bunun getirdiği bir onur yaşanıyordu. Ülke olarak tarih yazıyorduk. Bu mesele bizi üzdüğü kadar bir kısım söylemlerimizi de kısıtlıyordu. Uzun zamandır uğraşılıyordu. Bunu başarmış olmak tarifsiz bir mutluluk verdi. Taner Yıldız bey, Nabi Bey, danışman arkadaşlar geldi. Şimdi bir planlama yapmamız gerekiyordu. Başbakanımız rahatlamıştı. Başarmanın haklı gururu vardı.
Neyin planlamasını yapacaktınız?
Tarihi anlar yaşıyorduk. Birincisi, vatandaşlarımız operasyonla alınıyordu. İkincisi, bundan sonrasını planlamamız gerekiyordu. Uçak hazırlanacak. Pilotlar, heyet, gazeteciler uyandırılacak. Basın açıklaması yapılması lazım. Zamanlama yapılacak ve hiçbir haber sızmayacak. Başbakanımızın ağzından ‘Vatandaşlarımız kurtarıldı’ cümlesi çıkmadan hiç kimsenin duymaması ve bilmemesi gerekiyor. Vatandaşlarımız ülke sınırlarını geçmeden can güvenliğini riske eden hiçbir gelişme yaşanmamalıydı. Sonuçta bir tahliye operasyonu var.
- Bu sırada rehineler neredeydi?
Henüz karşı taraftaydı. Herhangi bir komplikasyon yaşanmaması için bunun duyulmaması lazımdı. Maksat ilk biz söyleyelim değil, oradaki insanlarımızın hayatını riske atmamaktı. Bütün bu işleri normal programmış gibi yönetmeniz gerekiyor. O saatte Türkiye’ye dönüyoruz dediğimizde herkes olağanüstü bir durum yaşandığını varsayacak. Ya savaş ya deprem gibi olağanüstü gelişmeleri düşünecekler. Onun için rehinelerin kurtarma operasyonu kadar bu süreçleri planlama operasyonu da yapıldı. Başbakanlık ekibi çok profesyonel bir çalışma yürüttü.
- Peki neye karar verdiniz?
O anda şöyle düşündük. Rehineler Türkiye tarafına geçtiğinde bir basın açıklaması yapalım. Çünkü daha önce birkaç defa benzer durum yaşanmış ve sonuç farklı olmuştu.
- O anda bu haberi kimler biliyordu?
Başbakanımız, ben, Taner Yıldız, Nabi Hoca ve danışman arkadaşlar biliyordu.
- Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın haberi var mıydı?
Cumhurbaşkanımız ilk günden ve olayın yaşandığı ilk andan itibaren meseleyi çok yakından takip ediyordu.
- Sonra neler yaşandı?
Bizimle gelen milletvekilerimiz, heyet uyandırıldı ve Türkiye’ye dönebileceğimiz ifade edildi.
- Peki onların haberi oldu mu?
Hayır olmadı.
- Sonra ne oldu?
Aşağı inip haber beklemeye başladık. Saat 23.29’da Hakan Fidan bey Başbakanımızı aramış ve haberi vermiş. Saat 24.00’te tüm planlamayı yaptık ve herkese ne yapılacağını söyledik. Basını nasıl çağıracağız ve onlara meseleyi nasıl söyleyeceğiz konusu gündeme geldi. Ben TRT’den sorumlu bakan olduğum için TRT’ye haber verelim dedik. Onları otele çağırdık.
Kendi bebeğime baktıkça...
- Haber ne zaman geldi?
Gelişmeleri MİT üzerinden takip ediyorduk. Sabah 05.00’da haber geldi. Gazetecilere ‘5 dakika içinde aşağıda olmaları’ söylendi. Panik ve merakla geldiler. Heyet ve gazeteciler Başbakanımızın ağzından haberi duydular. Heyette büyük bir mutluluk vardı. Uçağın motorları çalıştırıldı ve Ankara yerine Urfa’ya gidilmesine karar verildi.
- Rehineler neden Akçakale’den geçtiler?
Tahliye operasyonunu tamamen MİT gerçekleştirdi. Vatandaşlarımız Türkiye’ye giriş yaparken, biz de Urfa’ya doğru yola çıktık.
- Uçakta neler yaşandı?
Büyük bir sevinç ve gurur vardı. Yanıma bebeği olan bir aile oturdu. Benim de bir bebeğim var ve her sabah uyandığımda çocuğuma bakıp Musul’daki o bebekler aklıma geliyordu. Kendi bebeğime baktıkça içten içe ağlıyordum. Hepimiz çok dua ettik. Bu tarihi anı yaşamaktan dolayı da ben kişisel olarak ayrıca çok mutluyum.
Diğer devletlerin senaryosu var mı?
- Türkiye rehineleri aldı şimdi gerekçeniz kalmadı, şimdi Cidde kararını revize edecek msiniz?
Burada mesele sadece bir örgüt meselesi değildir. Genel olarak bölgenin geleceği meselesidir. Bölgenin ne olacağına karar vermek gerekiyor. Diğer devletlerin kapsamlı ve tatminkar bir senaryosu var mı? Irak’ın, Suriye’nin geleceği ne olacağını bize söylüyorlarsa o zaman bir karar verilebilir. Bir faktör ve unsur üzerinden Türkiye hareket etmez. Suriye konusunda büyük devletlerin tatminkar politikaları bulunmuyor. Türkiye milli menfaatleri çerçevesinde daha uzun vadeli hesaplarla hareket eder. Genel yaklaşım ve senaryo nedir? Bunu görmemiz lazım.
- Muhalefet rehineleri konusunda önce danışıklı dövüş şimdi tiyatro diyor, cevabınız nedir?
Burada zamanlamaya Türkiye tek başına karar vermiyor. Muhalefet dediği için bunlar olmuyor. Seçimden önce olsaydı başka yakıştırmalar yapacaktı. Burada kimin ne dediğinden çok insanların kurtarılması önemlidir.
Yeter ki insanlarımız gelsin, Kim ne derse desin. Bu, siyasi kaygılarla değil, insani kaygılarla yapıldı. Muhalefet zaman zaman sorumsuz davrandı. Sevinince ortak olmak yerine şimdi de spekülasyonla hareket ediyorlar. Başbakanımızın önceliği başından bu yana siyasi kaygılar değil insani kaygılar oldu. Kimin ne dediğine bakmadan netice almayı önemsedi. Neticede MİT’in yürüttüğü rehine kurtarma operasyonu da, sonrasında gerçekleşen süreç de başarılı bir şekilde nihayete erdi.
‘İlla silah kullanılacak kuralı yoktur’
- Peki operasyonunu düğmesine tam olarak ne zaman basılmış?
Bazı transferler ve yer değiştirmeler olduğundan biraz zaman aldı.
- Bu transferler nasıl yapıldı?
Karayoluyla olduğunu düşünüyorum, zamana karşı yarış verildi.
- Rehineler alınırken IŞİD’le bir pazarlık yapıldı mı?
Bu operasyonun tam adı ‘Rehine Kurtarma Operasyonu’. Bu tür operasyonlar illa silah kullanılarak yapılacaktır şeklinde bir kural yoktur. Her kurtarma operasyonun içinde elbette güvenlik birimleri, istihbarat birimleri vardır. Bu ya silah marifetiyle veya temas ve görüşme marifetiyle olur.
- Bu temas ve görüşmeler kimlerle yapıldı?
Çok önemli bir nokta burası. Bu temasın illa rehineyi elinde tutanla yapılması gerekmez. Bu yapıların üzerinde etkili olan sivil çevrelerle de bir kısım temaslar olmuştur. Türkiye son dönemde yumuşak güç kullanarak bölgede etkili olan bir ülke. İstihbarat örgütümüz çok boyutlu bir temas ve ilişki yönetimi gerçekleştirmiştir.
- Asker bu temasların içinde mi?
Tabii ki asker de istihbarat birimleri de farklı boyutlarıyla olayın içindedir. Bizim hem beşeri hem elektronik istihbarat imkanlarımız kullanılarak bu gerçekleştirilmiştir. Bu süreçte MİT büyük operasyon başarmıştır ancak silahlı kuvvetler ve polisler de önemli bir destek vermiştir.
MİT’i suçlamak haksızlık olur
Türkiye başka ülkelerin başaramadığı çok büyük bir iş başardı...
Türkiye bölgedeki en önemli aktörlerden biridir. ‘Türkiye neden başardı’ diye sormak doğru değildir. Sorgulanması gereken diğerlerinin niye başaramadığı olabilir. Rehine kurtarmanın türlü yolları vardır. Kimisi takas etmiştir. Kim farklı yollar vermiştir. Korku veya menfaatla bu tür operasyonlar yapılabilir. Türkiye vatandaşlarını riske atacak bir çatışmaya gerek kalmadan doğru yöntemlerle netice almıştır.
CİA, MOSSAD desteği alındı mı?
Hayır, bu tamamen milli bir operasyondur. Müttefik ülkelerle genel istihbarat paylaşımı sürekli yapılabilir, ancak bu olayın gerçekleşmesini doğrudan MİT yapmıştır. Hakan beyi ve ekibini gönülden kutlamak lazım. Ulusal güçlerle yapılan bir operasyondur.
Bu kadar başarılı olan MİT neden konsolosluğun basılmasını önceden göremedi?
MİT’i suçlamak haksızlık olur. İstihbarat örgütleri tabloyu çizer, ilgili bakanlıklar uyarıları yapar, ancak arazideki yerel unsurun değerlendirmesi önemlidir.
Başkonsolosun hatası olmuş mudur?
Başkonsolos dirayetli bir duruş sergilemiştir. Maiyetindeki personelin can güvenliğini sağlama konusunda ilk andan itibaren başarılı bir sınav vermiştir. İnsanlarımıza kavuştuysak ilk baskından itibaren doğru karar almakla mümkün olmuştur. Bu kadar insanı o çatışma bölgesinden burnu kanamadan çıkarmak başkonsolos ve MİT’in başarısıdır.
Konsolosluğun tahliye edilmemesi eksiklik değil midir?
Karar verecek olan arazideki kişidir. Tahliye edilse iyi olur bilgisi gitmiştir ancak oradaki şartları gören kişi başkonsolostur. Elli kişi sokağa çıksaydı ve insanların başına bir iş gelseydi. Daha üzücü olaylar yaşanabilirdi. Bu defa da neden çıktılar sorusu sorulacaktı. Bugün insanlarımıza kavuştuysak ilk gün alınan karar sayesinde olmuştur. Diğer ihtimallerde durumun daha iyi mi, kötü mü olacağı kestirmek mümkün değil.
YARIN: KOBANİ PAZARLIĞI YAPILDI MI?
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.