- R. Tayyip Erdoğan: AKP lideri seçim gecesi balkona çıktı ama o bildiğimiz balkon konuşmalarından birini yapmadı, yani kendisine oy vermiş olsun ya da olmasın, tüm vatandaşlara yepyeni bir beyaz sayfa açma çağrısında bulunmadı. Bunun yerine, bir kez daha Fethullah Gülen cemaatine topyekûn savaş ilan etti. Yanına, 17 Aralık sürecinde isimleri geçen oğlunu, kızını ve eski bakanların bazılarını alarak cemaat sponsorluğundaki yolsuzluk/rüşvet soruşturmalarını umursamadığını da deklare etmiş oldu.
Erdoğan’ın bundan sonra hedefinde esas olarak cemaatin olacağı kesin. Bu yapıya karşı ne tür adımlar atacağı muğlak; ancak, sınırları belli olmamakla birlikte adli bir soruşturmanın önünü açacağı kesin gibi. Erdoğan balkonda yaptığı konuşmada sadece cemaati değil onu bir şekilde destekleyen diğer güçleri de hedef alacağının işaretini verdi. Düşman cephesini sahiden genişletmesi şaşırtıcı olmayacaktır. Bu arada kendi partisi ve kabinesi içinde, savaşın gidişatını kestiremedikleri için cemaate karşı aktif tavır almaktan imtina eden isimlerin bazılarını da gözden çıkarabilir.
Erdoğan hakkında en çok sorulan iki soruya gelince: 1) Genel seçimleri pekâlâ Cumhurbaşkanlığı seçimleriyle aynı anda yapacak şekilde öne çekebilir. Ama zamanında yapma ihtimalinin daha yüksek olduğunu sanıyorum. 2) Cumhurbaşkanlığı adayı olmak isteyeceğini de düşünmüyorum, zira cemaate karşı başlatacağı savaştan ne kısa sürede sonuç alması ne de bu savaşı Çankaya’dan sürdürmesi mümkün. AKP tüzüğünü değiştirip genel seçimlere partisinin başında girmeyi tercih edeceğini düşünüyorum.
- Fethullah Gülen: 30 Mart’a kadar inisiyatif büyük ölçüde onun elindeydi, fakat Erdoğan’ı sandık üzerinden tasfiye etme stratejisi tam tersi sonuç doğurdu. Gülen’in hükümetle sorunları giderme yolunda adım atacağını, gelinen şu aşamada hiç sanmıyorum. Bir kere bu tür bir barışı sağlayabilecek mekanizmalar büyük ölçüde tahrip edildi. Ayrıca Erdoğan’ın güç topladığı bugün yapılacak bir barışın faturasını esas olarak kendisi ödemek zorunda kalacaktır.
Gülen’in kısa vadede önceliği, cemaat saflarında yaşanan hayal kırıklığının üstesinden gelmek olacaktır. Bunun için iki seçenek var: Ya sessizce yaralar sarılmak istenecek ya da tam tersine “en iyi savunma saldırıdır” denilerek hükümete ve Erdoğan’a yönelik kozlar dört bir koldan sürülmeye devam edilecek.
Cemaatte ciddi kopuşlar beklemek yanlış olur fakat kazanacağını düşündükleri için cemaate yönelenlerin bir kısmıyla, kimin kazanacağını kestiremeyip, tereddüt edip arada kalanların çoğu hükümete yönelebilir.
- Kemal Kılıçdaroğlu: Seçim gecesi medyanın karşısına çıkmayan CHP lideri dün genel bir değerlendirme yaptı ve Başbakan’ı, onun balkonda söylediklerini sert bir şekilde eleştirdi. Halbuki 30 Mart bize CHP’deki sorunun iktidar partisini eleştirmekten önce kendisinin nasıl iktidar olacağını ikna edici bir şekilde anlatma meselesinden kaynaklandığını bir kez daha gösterdi. Bir de tabii seçimde başarılı olamayanların öncelikle kendilerini eleştirmeleri gerektiğini hatırlattı. Bu bağlamda CHP yönetimi 30 Mart kampanyasını cemaatin kendilerine sunduğu (kimi zaman sadece bir bölümünü paylaştıkları) malzeme üzerine bina etmenin nasıl bir vahim hata olduğunu kabullenmekle işe başlayabilir.
- Mustafa Sarıgül: Yine seçim gecesi medya karşısına çıkmayan Sarıgül dün yaptığı açıklamayla “yola devam” dedi. Onun söylediklerinden pekâlâ CHP genel başkanlığını hedeflediğini çıkartabiliriz ki zaten ne zamandır böylesi bir gelişme farklı çevreler tarafından dile getiriliyordu. Sarıgül bu seçim sonuçlarının kendisinin önünü iyice açmış olduğunu düşünüyor olabilir. Fakat CHP’nin tek sorunu liderlik değil, hele temel sorunu hiç bu değil. Dolayısıyla Sarıgül’ün hep bir başkasıymış gibi bahsettiği Sarıgül’den çok, onun fikirlerini, projelerini pazarlaması ve iktidara taşımaktan önce, CHP’ye, kaybetmiş olduğu anlaşılan ana muhalefet partisi olma özelliğini yeniden nasıl kazandıracağını anlatması gerekiyor.
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.