Ankara’nın Kobani politikasını protesto amacıyla gerçekleştirilen 6-7 Ekim eylemlerinin ve buna karşılık gelişen güvenlikçi yaklaşımların örselediği çözüm süreci sıkıntılı bir dönemden geçiyor.
Süreç, yaşaması için bir süre yoğun bakımda kalması gereken hasta gibi.
Hükümetin, “Süreçte kararlıyız, irademiz tam” açıklamasının bir başka versiyonu HDP cephesinden yineleniyor. Ancak bu açıklamalar, acı gerçeklerin duvarına çarpıp çarpıp geri geliyor.
1 Kasım’daki gösterilerin sükunet içinde geçmesi, ne dört askerin sokak ortasında şehit edilmesini ne de Siirt’teki sekiz ölümü unutturmuyor.
Kandil, “Biz yapmadık” derken, siyasi kanattan yansıtılan bilgiler, Abdullah Öcalan’ın, “Asayiş olayları dursun” talimatının örgüt yönetimce dikkate alındığı yönünde.
Kandil’in, askerlere dönük saldırılar için, “Kontrol edilemeyen bir zemin var, merkezden böyle bir talimatımız yok” dediği ısrarla vurgulanıyor.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun HDP’ye dönük sert açıklamalarına ise, “Bizi tehdit edemezsiniz” yanıtı geldi. Ortam bulanık, provokasyona çok açık.
Bu ortamda, dün HDP Genel Merkezi’nde, Parti Meclisi (PM) üyesi Ahmet Karataş bıçaklı saldırıya uğradı.
Olay sıcaklığını korurken, HDP’liler saldırının doğrudan Karataş hedeflenerek yapılmadığı inancındaydı.
Hedef HDP’ydi ve son dönemde kendilerine dönük kampanyanın bir sonucuydu.
Nereden bakarsanız bakın alarm veren bir saldırıdan söz ediyoruz.
‘Hükümet sorumlu’
Dün, Meclis’te sohbet ettiğimiz, İmralı heyetinde yer alan HDP Grup Başkanvekili Pervin Buldan’ın sözleri de bu alarm durumunu yansıtıyordu.
Buldan, saldırıyı yorumlarken şu ifadeleri kullandı:
“Siyasi iradenin dili bunu yaratıyor. Bir linç kampanyası yürütülüyor adeta. Açıktan hedef gösteriliyoruz. Ahmet Karataş değil başka biri de olsa bu saldırı gerçekleşecekti. Bu dil değişmediği, yeniden diyalog kurulmadığı, bu kampanya devam ettiği sürece bu olaylar tekrar edebilir. Açıkça uyarıyoruz, her birimizin başına gelecek olan en ufak saldırıdan bu hükümet sorumludur.”
Bu sözlerden de anlaşılacağı üzere, çözüm sürecinin geleceğini kurtarmak için acilen yapılması gerekenler var.
Buna karşın HDP heyetiyle hükümet arasındaki diyalog zemininin epeydir kaybolduğu ortada.
Buldan’a hükümetle temas konusunu sorduğumda şu yanıtı verdi:
‘1 aydır görüşmüyoruz’
“6-7 Ekim olaylarından beri hükümetle diyalog durdu. Süreç bir an önce askıdan inmeli. Bize ders verme adına açıklamalar yapılıyor. Hükümetten acil bir açıklama ile diyalog kanallarının tekrar açılabileceğine dönük bir sinyal almamız gerekiyor. Bu olursa randevu taleplerimizi hemen ileteceğiz. Bir an önce sorumluluğu bizim üzerimize atma politikasından vazgeçilmesini bekliyoruz. Bu polemiği biz başlatmadık. Ancak hükümet, bize hakaret ettiği sürece buna cevap vermek zorundayız.”
‘Öcalan’la görüşmeliyiz’
HDP heyeti ile Abdullah Öcalan arasındaki son görüşme 21 Ekim’de gerçekleşmişti.
O günden bu yana HDP’liler açısından İmralı ile de bir temas kurulmuş değil.
Buldan, Öcalan’la şu dönemde acilen görüşmenin kritik önemde olduğunu da vurgularken şu ifadeleri kullandı:
“İmralı ile son görüşmemizde, ‘Bir hafta sonra görüşürüz’ demiştik. Hatta, ‘Bir hafta sonra sekretarya ile geleceğiz’ demiştik. Böylece müzakere başlayacaktı. Ancak olmadı. Çok zaman kaybediyoruz. Öyle ki her geçen saat aleyhimize işliyor. Çoktan gitmeliydik. Sert polemik, basın üzerinden cevaplar adaya gidişlerin önünü kesiyor.”
Buldan, sorumlusu olmadıkları ölümlerin HDP’nin üzerine yıkılmaya çalışıldığını da savunuyor:
“Asker ölümlerini hiçbir şekilde tasvip etmiyoruz. Kimlerin yaptığını da bilmiyoruz. Kim yapmışsa cezasını çekmelidir. Ancak tasvip etmediğimiz olayları bizim üzerimize yıkmasınlar. Bu ortam provokasyona çok açık. O nedenle, ‘Bir araştırma komisyonu kurulmalı. Ve 6-7 Ekim’den bu yana cinayetlerin arkasında kim varsa açığa çıkarılmalı’ diyoruz.”
Son söz, sürecin akıbetine ilişkin.
Buldan, çözüm için, “Araf’tayız. Sınırdayız. Süreci bu noktada doğru yöne çevirmemiz, kurtarmamız gerekiyor” diyor.
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.