Geçtiğimiz temmuz ayında, Burma’da Budistler çok sayıda Müslüman’ı korkunç şekillerde öldürmüştü. Bunun üzerine, Twitter’da, “Budizm bir barış dinidir. Budist katliam yapmaz” şeklinde bir girdi yapmış ve ardından, “Nasıl oluyormuş” diye sormuştum. Amacım (elbette) yaşanmakta olan katliamı inkâr etmek değil, Müslümanlar arasında son derece yaygın olan bir tavra ayna tutmaktı. Zira, Müslümanların işlediği suçlar gündeme geldiğinde dile getirilen, “İslam barış dinidir”, “Müslüman soykırım yapmaz”, “Müslüman terörist olamaz” gibi argümanları anlamlı ve ikna edici bulanların, bu noktada durup biraz düşüneceklerini umuyordum. Ne var ki, aldığım yanıtlar, çoğu insanın neyi kast ettiğimi dahi anlamadığını göstermişti.
Bangladeş örneği
Geçtiğimiz hafta, Bangladeş’te, ülkenin kısa tarihi boyunca gerçekleşen en şiddetli etnik saldırılar yaşandı. Budist bir gencin Facebook’a Kuran’a hakaret içeren bir fotoğraf yüklediği iddiasıyla ayaklanan Müslümanlar, Budistlerin yaşadığı farklı bölgelere giderek onlarca Budist tapınağını tahrip ettiler ve olayla hiçbir ilgisi bulunmayan masum insanların evlerini yaktılar, dükkânlarını yağmaladılar.
Böyle olaylar karşısında Türkiye’de sergilenen yaygın tavır, bu türden şiddet eylemlerini Müslümanların ezici bir çoğunluğunun tasvip etmediğini ve yapılanların zaten İslam’a da uygun olmadığını belirtmekle sınırlı kalıyor. Görünüşe bakılırsa, bir kez bu yönde fikir beyan eden bir Müslüman, kendi zihninde konuyu çözüme kavuşturarak kapatmış oluyor. Ancak ilk bakışta gayet makul görünen bu sözler, aslında son derece yanlı ve umursamaz bir tavrı yansıtıyor.
Birkaç soru
• İşlenen suçların failleri Budistler olduğunda, “Budizm bir barış dinidir, Budist katliam yapmaz” şeklinde kestirilip atılan basit ve genelleyici bir açıklamayı kabul edilir bulmazken, aynı argümanla başkalarının Müslümanlar konusunda ikna olmasını beklemek ne derece makul?
• Geçen hafta Bangladeş’te yaşananlar Türkiye’de de haberlerde yer bulduğu hâlde, neden pek tepki uyandırmadı? Eğer Arakan’da olduğu gibi Bangladeş’te de mazlumlar Müslüman, zalimler Budist olsaydı, hâkim tavır yine bu yönde mi olurdu?
• Dünyanın herhangi bir yerinde Müslümanlar bir saldırıya uğradığında hemen tepki göstermeden önce konunun arka planını ve detaylarını araştırma alışkanlığı Türkiye’de (İslami kesimin içinde ve dışında) neden yaygın değil? Müslümanların her zaman mağdur durumda olduklarına (ya da hiçbir zaman zulmetmediklerine) neden bu kadar eminiz? 2003’ten beri sürmekte olan ve zalimin de mazlumun da Müslüman olduğu Darfur gibi trajedilerle (ve bu soykırımın dünyadaki pek çok ülkeye girdiği anda tutuklanacak olan sorumlularının Ankara’da ağırlanmasıyla) pek ilgili olmamamızın nedeni de, ortada zihnimizdeki kalıba oturan bir düşmanın bulunmaması mı?
• Olaylara bu şekilde bakma alışkanlığında olan insanların makul söylemler ve işlevsel çözümler üretebilmeleri ne derece mümkündür? Kendilerini her durumda mazlum olarak gören insanlar, hep hak edilmemiş bir haklılık duygusuyla hareket etme eğiliminde olmazlar mı? Her iki tarafta da bu karakterdeki insanların çoğunlukta olması, barışın temin edilmesi ve sürdürülebilir kılınması ihtimalini nasıl etkiler?
Sonsöz
“Bir topluluğa olan kininiz, sizi adaletli davranmaktan alıkoymasın.” (Maide 8)
Sevan Nişanyan notu:
Bu hafta gündemde olan bir diğer empati merkezli konu da, Sevan Nişanyan’ın Hz. Muhammed hakkındaki bazı yorumları oldu. Öncelikle şunu belirtmek gerekli ki, Nişanyan’ın sözlerini nefret söylemi olarak nitelendirmek pek mümkün değil. Zira, nefret söylemi, ölçüleri belli olmayan bir kavram değil ve Nişanyan’ın sözleri bu ölçülere uymuyor. Ancak bu, Nişanyan’ın sözleri ya da üslubu eleştirilemez demek değil. Ne var ki, bu noktada da, yine aynı empati sorunu karşımıza çıkıyor. Şöyle ki, Hıristiyanların teslis inancı da, Tanrı sözü olduğuna inandıkları İncilin sıhhati de, Türkiye’de sıklıkla bahis (ve maalesef, alay) konusu olur. Yine Türkiye’de, Yahudilerin nasıl da dünyanın başına bela bir ırk oldukları üzerine “akademik” makaleler dahi yayımlanır. (Bkz. Roni Margulies’in Taraf’ta yayımlanan 11 Ağustos 2012 tarihli yazısı.) Filmlerimiz, gazetelerimiz, romanlarımız, gayrımüslimleri aşağılayan nefret söylemi örnekleriyle doludur. Ama biz yine de Sevan Nişanyan’a “Müslümanları incittiği için” kızarız. Tabii derdimiz inançlara saygı falan değildir. Biz başkalarının inançlarına yerli yersiz dil uzatsak da, herkes bizim inancımıza saygı duysun isteriz. Hepsi bu.
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.