• BIST 9478.54
  • Altın 2952.122
  • Dolar 34.4839
  • Euro 36.1941
  • İstanbul 12 °C
  • Diyarbakır 12 °C
  • Ankara 15 °C
  • İzmir 19 °C
  • Berlin 1 °C

Bu savaştan kârlı çıkan devlettir

Orhan Miroğlu

Taner Akçam’ın ara ara Taraf’ta çıkan yazılarını keser saklarım. Yüzleşme konulu bir toplantıya davet edildiğimde, o yazıları tekrar okumak, yaptığım hazırlıklara büyük katkı sağlar.

Tarihle başımızın belada olduğu ve bu beladan kurtulmadıkça huzura kavuşamayacağımızın az çok anlaşıldığı bu dönemde, Akçam gibi dostlarımız daha fazla yazmalı ve konuşmalı diye düşünüyorum.

Taner Akçam Neşe Düzel
’e bir söyleşi verdi.

PKK’nin kuruluşu ve özel olarak da Öcalan için söyledikleri epey ses getirdi.

Oysa 1915, İslami uyanış ve Türkiye’de değişimi ve demokratikleşmeyi mümkün kılacak dinamikler için ifade ettiği görüşler bir o kadar önemliydi. PKK ve Öcalan için şöyle diyor Akçam:

“....bizim Ankara’dakiler de Öcalan’ı kullandıklarını zannediyorlar. Şimdi Öcalan’ı kullanıyorlar ama uzun vadede Öcalan galip gelecek.

– Nasıl galip gelecek?

Öcalan ne isterse yapmak zorunda kalacaklar. Sonuçta Ankara’dakiler Kürt meselesinin çözülmesini Öcalan’a fiksleyerek ve onu kullanarak meseleyi aşabileceklerini zannediyorlar. Büyük bir tarihî hata yapıyorlar. Çünkü Apo kendisini kullandıra kullandıra hedefine doğru emin adımlarla yürüyor. Öcalan kendi adına yazılan Devrimin Dili ve Eylemi kitabında bunu kendisi de söylüyor: ‘Düşünün devlete Kürt partisi kurduruyorum... Biz devrimci Kürt Partisini nasıl MİT’e dayandırarak kurduysak, Kürt devletini de Türk devletine dayandırarak kurduracağız’ diyor.” (Taraf, 13 Mart 2012)

Burada ifade edilen fikirler üstünde düşünmeye değer.

Bu fikirlerin, Kürt savaşının ortaya çıkardığı siyasi sonuçlarla ve savaşın hakikatleriyle ne ölçüde bağdaştığı üstünde ise ayrıca durmak gerekir.

Devletin; Öcalan üstünden, 70’li yıllarda, demokratik mecrada gelişen ve şiddet önermeyen Kürt hareketine karşı bir taammüt geliştirmiş ve, Akçam’ın deyişiyle, “meseleyi” Öcalan’ı kullanarak aşabileceğini düşünmüş olması artık bir sır değil.. Bu taammüdün hayata geçtiği son çeyrek yüzyılın siyasi sonuçlarına ve verilerine baktığımızda, devletin bu taammüdünde başarı sağladığı da muhakkak.

Öcalan “devlete devrimci Kürt partisi kurdurmakla” övünüyor mu hâlâ bilmiyorum, ama onun başından beri, devletle kurduğu ilişkileri onu siyasi olarak destekleyen kesimlere ve partisine bir başarı öyküsü olarak sunduğu biliniyor. Bu pozisyon alış, PKK’nin bir iç yüzleşme yaşamsını hep engelledi.

“Devlete kurdurulan devrimci partinin”
izlediği siyasetin doğruluğundan kuşku duymanın, ve muhalefet etmenin karşılığı en hafifinden hainlikle damgalanmak oldu.

Kürt toplumunda bu düşünce hâkim olduğu sürece, hiçbir şekilde geçmişle yüzleşme mümkün olmayacak ve bu siyaset de herhangi bir şekilde sorgulanmayacaktır.

“Düşmanı kullandık”
mantığı devam ettikçe, ortak mutabakatla sürmüş, kabul edilebilir sınırlarda tutulmuş “şikeli bir savaşın” her iki halka ve bu ülkeye maliyetini konuşmak ve bu netameli geçmiş nedeniyle bugün her şeyini kaybetmiş, katillerinin yargılandığı JİTEM davalarına bile, tek başına giren ve tek başına çıkan mağdurların yanında saf tutmanın dahi bir karşılığı olmayacaktır.

Öcalan devleti kullandığını her defasında ifade etti. Devlete, “devrimci Kürt partisi kurdurup” başına geçmek, ne de olsa hiçbir Kürt lidere nasip olmamıştı! Ne Mustafa Barzani’ye, ne Mam Celal’e ne Abdurrahman Kasımlo’ya.. Ama Öcalan’a oldu.

Meğer “Sömürge Kürdistan”ı, silahlı mücadeleyle kurtarmak ve “bağımsız birleşik sosyalist bir devlet” kurmak için yola çıkmış gençler o kadar akıllı davranmışlar ki, partilerini bile devlete kurdurmuşlar!

Kendi payıma ben bu hikâyeye inanmıyorum.

Devlet bir zamanlar komünizm lazımsa onu de ben getiririm diyordu. Komünizm lazım olmadı, devlet lazım olduğunda, Dev-Sol’la, Devrimci Karargâh’la filan uğraştı durdu, ama komünistlik yapmadı. Fakat iki yüzyıla dayanan bir tarihi ve mücadeleler geleneği olan bir ulusal sorun nedeniyle, devlet “Kürtçülük” yapmak zorunda kaldı..

Devletin bu manada, Kürt hareketindeki kontrolü sıradan bir istihbarat ve tehlikeyi kontrol altında tutmak faaliyetinden ibaret değil. Devlet bana kalırsa ciddi ciddi “Kürtçülük” yaptı. Kürt siyasetinde “devlet konsepti” Kürdistan’ın hiçbir parçasında, Türkiye’deki kadar belirleyici ve güçlü olmadı.

Bence bu tarihin de sonuna gelindi artık. “Kral çıplak” diyen çocukların sayısı artıyor.

Bu bakımdan bugün “devlet Öcalan’ın her dediğini yapmak” gibi bir risk ve mecburiyet altında değil. Devletin PKK ve Öcalan üstünden yaptığı “Kürtçülük” ona Kürt toplumunda o kadar büyük bir rahatlık sağladı ki, bu rahatlığın bedelini ödemek zorunda kalan halk, Kürtlerden ve Türklerden başkası değildir. Ama asıl mağdur olan Kürtlerdir.

Kürtlerin en az on milyonu bu ülkenin gerçek “zencileri” haline geldi. Kürdistan’ın demografisi değişti ve nüfusun yarısı Batı’ya göç etti, sürgün oldu.

Kürt sorunu siyasi manada uluslararası gündemde değil, uluslararası mahfillerde, Ergenekon davası bile daha çok konuşulur oldu..

Kürt sivil siyaseti, yirmi yıl parlamento dışında kaldı.

Çeyrek yüzyıl boyunca, Kürt gençleri dağlarda ve Bekaa’da birbirini öldürüp durdu, infazlara kurban edildi.

İttihatçılar Almanlardan öğrendiklerini Kürtlere öğrettiler.

Bugün bir plebisit yapılsa devlet kurmaya evet diyecek olanların sayısı yüzde biri geçmez, onlar da PKK’ye inanmayanlardan oluşuyor.

Kriminalize edilmiş, çoğulculuğu tüketilmiş bir halk gerçeği var..

Kürt halkı kendisine yaşatılan bu savaştan mağdur ve mağlup çıktı.

PKK ve Öcalan mı kazandı peki?

Bence onlar da kazanmadı.

Savaşın şiddetinden uzak kalmış Kürt şehirlerinde siyasi gücü ve etkisi sınırlı bir hareket söz konusu. Bugün, olur ya, Öcalan “devleti yeniden kandırabilse”, devlet taleplerini karşılasa, Kürt nüfusun dörtte üçü talep edilen özekliğin dışında kalır, içinde yaşamak istemez.

Kaldı ki, devletin Öcalan’a mecbur kalması filan bir yana, Abdullah Öcalan kadar siyasi geleceği belirsizliklerle dolu bir lider bulmak zordur.

PKK, Suriye’de Arap Baasçılığına, İranlı Mollalara, Türkiye’de Kemalizm’e ve İttihatçılara mecbur edilmiş, Güney Kürdistan’la her an karşı karşıya gelebilir bir arafta bulunuyor.

Kürt toplumunu yönetmek istiyor, ama öyle bir mirastan geliyor ki, ve öyle bir modelle –KCK– hareket ediyor ki, insanları bu mirasın hakikiliğine ve bu modelin güvenilir bir model olduğuna inandırması mümkün değil.

Devlet Kürtlere de Türklere de çok kötü bir oyun oynadı bence ve oyunun mahiyetini bulup ortaya çıkarmak, artık tarihçilere düşer.

Bu arada yerim de kalmadı, hakkımı fazlasıyla kullandım, ama Akçam’ın söyleşisini yazmaya devam edeceğim.

  • Yorumlar 7
  • Facebook Yorumları 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
    ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Yazarın Diğer Yazıları
    ÖNE ÇIKANLAR
    Tüm Hakları Saklıdır © 2009 İlke Haber | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
    Tel : 0532 261 34 89