Nevruz hızlı ve yoğun geçti. Arınç, Bahçeli, Davutoğlu, Demirtaş, Erdoğan ve Öcalan’ın iki günde söylediklerini özetlemeye veya yorumlamaya kalksanız bir kitap yazmanız gerekir.
Oysa ben, Cumartesi ve Pazar’ı birlikte bir yazıda birlikte ele almak istiyorum.
Biliyorum, hiç birini ihmal edemem; birbirlerine etkilerini yok sayamam bu liderlerin iki günde söylediklerinin.
Ne abartarak ne de küçümseyerek son iki günü yazmaya çalışacağım.
Herhalde herkes rüyalarını hatırladığında değilse de, gün başlarken okuduğu gazetelerin başlıklarından bu sabah, geçen Cuma (20 Mart) sabahından farklı bir Türkiye’ye uyandığını anlamış olmalıdır! Bu sabahı hepimiz anlamış olmalıyız; henüz anlamayanlar akşama anlayacaklardır, kendimizi de değiştirmeliyiz.
Bakanlar Kurulu Sözcüsü’nün sözleri ve Başbakan’ın bahar kutlamasında o sözleri hatırlamaması; bundan böyle Hükümet’in siyasal tavrının, yedi aydan beri sabırla sürdürdüğü tutumdan farklı olacağını gösterdi.
Beklentiler ve algılar değişti; ortaklar ve karşısında olanlar yer değiştirdi, bazıları henüz duraksıyorlar, ne yapacakları belli değil. Tabii koşullar da durulan yere göre değişti, değişiyor, bazıları gidecekleri yerek henüz varamadılar ama yoldalar.
Hükümet istese de, bundan sonra, eskisi gibi olmaz hiçbir şey. “Bir kaza oldu, eskiye dönelim” denebilir mi? Vazo kırıldı bir kere, vazonun içindeki çiçekler başka yere gitti; artık “eski” yoktur ki ona döneseniz.
Cumhurbaşkanımız Sayın Erdoğan’ın bu sabahı da, geçen Cuma sabahı değildir! Hakan Fidan olayı, bu içime sinmedi olayı, bakanlar kurulu Saray’da “toplanacak”, tatlıya bağladık gibi, bildiğimiz ve bilmediğimiz daha nice emrivakiler bitti! Cumhurbaşkanı hatta Davutoğlu, inanarak veya kendilerine güvenerek “bitmedi!” diyebilirler; ama bitmediğini göreceklerdir!
Kim olursa olsun, süre değişecek ama bu anayasa ve bu anlayışla başbakan kim olsa patlayacaktı. Sayın Davutoğlu henüz patlamış da değil ama, “üzerime gelme, olay iradem dışına çıkıyor” demiş oldu.
Tarafların her biri bir yerde siyasetin kendilerini getirdiği yerdeki işlevlerine sahip çıkacaktır. Çünkü, her birinin kendilerine biçtikleri misyon farklıdır, bu iki misyon birbirine uygun hale getirilemez.
Arınç’ın sözlerini, kendi anlayışı içinde değil de akıl yolunda değerlendirirse, yedi aylık tutumunu değiştirebilecektir Sayın Cumhurbaşkanı. Değiştirmez, O kendi yolunda gider, Hükümet yapabildiği kadar dikkatli idare etmeye çalışırsa, durumun idare edilemez olduğunu iki taraf da fiilen “yaşayacaktır”!
Sayın Öcalan da, Cuma sabahı koşullarından farklı uyanmış olmalı İmralı da. Kürt sorunu olmadığını iddia eden ve 28 Şubat Deklarasyonu'nu hafife alan Cumhurbaşkanıyla birlikte uyandı bu sabah. Mücadelesine yeni tanımlar getirmesinin ve görüşmelerde kabul edilen metinlerin, seçim öncesinde adım atmama kararlılığını değiştirmediğini bir kez daha görüyor gibiydi.
Oysa 77 milyona huzur ve barış yolunun açılmasını kolay görüyordu Öcalan. Yirmi yıl sıcak savaşın içinde yaşadıktan sonra, hapishanede on beş yıldır liderliğini koruyan Öcalan, halkın çözümü görüp anladığını fark etmişti; fakat siyaset adamları bir türlü demagojiyi görmezden gelemiyorlardı.
Öcalan’ın, kiminle nasıl işbirliği yapacağını gözden geçireceğini ve barış yolunda çalışmasını sürdüreceğine inanıyorum.
Sayın Bahçeli, yedinci kez genel başkanlığa seçildi. O da, bu sabah Cuma sabahının tedirgin halinden kurtulmuş olarak kalkmıştır.
Bahçelinin, temel politikasını değiştirme kararının bulunmadığı görüldü; durduğu yerde, değişmeden duruyor. Değişmeyen politika ile sandıktan çıkacak oyun da değişmeyeceğini, 7 Haziran akşamı, geçen seçimden farksız sonuçla karşılaşacağını herhalde biliyordur MHP lideri.
Doğrusu Bahçeli’nin değişmeyeceği açık olduğu gibi, seçim sonrasında onun da çevresinde değişim rüzgarlarının esmeye başlayacağı da belli!
Bu sabah uyandığımız yeni Türkiye’de en önemli değişiklik, siyasal partilerde olacaktır. Seçime kadar bu değişimin hazırlık dönemi, sonrası da değişimin kurumlaşma dönemidir.
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.