Dün Vatan dahil birçok gazete, Paris’te öldürülen üç PKK’lı kadının Diyarbakır’daki cenaze töreni hakkında Başbakan Erdoğan’ın yaptığı “samimiyet testi” saptamasını manşete çıkarttı. İlk bakışta çok da haksız sayılmazlardı, ama dikkatli bir okumayla, merkez medyanın bu sınavı esas olarak, hatta sadece cenazeye katılacak olanlar için düşündüğü anlaşılıyordu. Halbuki samimiyetini kanıtlaması gereken devlet başta olmak üzere başka kesimler de vardı ve medya da bunlardan biriydi.
Nitekim dün Diyarbakır’daki töreni düzenleyenler ve katılanlar, “Aman Habur gibi olmasın”, “provokasyon yaşanmasın” uyarılarının abartılı olduğunu gösterip bu sınavdan başarıyla çıktılar. Ama yüzbinlerce kişinin katıldığı ve barış arzu ve taleplerinin ön plana çıktığı, baştan aşağı haber değeri taşıyan bu töreni görmezden gelen televizyon kanallarımız, tıpkı Uludere/Roboski faciasında olduğu gibi, bu samimiyet sınavından da sınıfta kaldı. Hatta sınava girdiği bile söylenemez.
Barış trenine binmekten korkanlar
Kuşkusuz dünkü gibi olaylar haberciler için risklidir, ama profesyonellik de bu riskleri en aza indirmek, muhtemel bir krizi iyi yönetmek anlamına gelir. Ne var ki bizde medya epey bir zamandır, o bildik tabirle, “demirden korkup trene binmeme”yi ana strateji bellemiş durumda. Yani yanlış yapıp, muhtemel krizleri yönetemeyip siyasi iktidarı ürkütmemek, kızdırmamak adına hiçbir şey yapmamayı tercih ediyor.
Medyanın ne olur ne olmaz diye “barış treni”ne de binmemesi, binse bile en ufak tökezlemede trenden atlamak için hazırda beklemesi yeni İmralı sürecinin başarıya ulaşma şansını iyice azaltacaktır. Çünkü bu sürecin hedefine ulaşabilmesi için bu ülkede iyice açılmış olan mesafelerin yeniden kapatılması, hayli aşınmış olan kardeşlik duygularının yeniden kuvvetlendirilmesi şart ve tüm bunlar için medyanın aktif ve pozitif katkısı elzem.
Fakat yeni İmralı sürecini, sadece bir tarafın adım atması gereken bir süreç gibi görme ısrarını sürdüren, bütün adımlarını siyasi iktidara göre ayarlayan medyamız barış treninin yolculuğunu ciddi bir şekilde sabote ediyor.
*****
Seni çok özleyeceğiz Mehmet Ali Abi...
Eğer sağlık koşulları elverseydi Mehmet Ali Birand, dün gece 32. Gün’de, cenaze töreninde çok önemli mesajlar vermiş olan BDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş’ı konuk edecek onunla hem Paris suikasti ve cenaze törenini, hem de yeni İmralı sürecini konuşacaktı. Anaakım medyanın sembol isimlerinden biri olmakla birlikte sürekli olarak ondan birkaç adım önde giden Birand’a da bu yakışırdı. Ama olmadı...
İlklerin adamıydı Birand. Gazeteciler askerlerin önünde düğme iliklerken o “Emret Komutanım”ı yazdı. Yıllar sonra herkes asker tabusuna dokunmada birbirlerini çiğner oldu.
Herkesin “teröristbaşı” diye uzak durduğu Abdullah Öcalan ile ilk söyleşiyi o yaptı. Bu yüzden aleyhine çok şey söylendi, başına çok iş açıldı; yıllar sonra devlet aynı Öcalan’ı merkeze alarak Kürt sorununu çözmeye çalışıyor. Türkiye’de evrensel anlamda gazeteciliğin örneklerini veren, dünyada yaşanan her değişimi yerinde, ana aktörleriyle görüşerek aktaran ve en önemlisi bu mesleğe nice değer yetiştiren, sivil, demokrat bir gazeteciydi.
CNN Türk’ün kuruluş sürecinde birlikte çalıştığım, sık sık kavga ettiğim ama hep kendisinden bir şeyler öğrendiğim Galatasaraylı Mehmet Ali Abi’yi çok özleyeceğim.
Kaybımız çok büyük. Allah rahmet eylesin.
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.