Bir süredir, eş dost, ‘sürekli Kürt meselesi yazıyorsun, bu tehlikeli konudan mümkün mertebe uzak dur’ şeklinde samimi uyarılar yapıyor. Eksik olmasınlar beni düşünüyorlar ama geldiğimiz noktaya bakar mısınız? Kürt sorununu yazmayıp ne yapacağız? Kürt sorunu, sadece Kürtlerin değil, bu ülkede yaşayan herkesin en yakıcı sorunu haline gelmedi mi?
Hal böyle iken, bu konuyu özgürce tartışmaya çalışmak bile insanı ‘zanlı’ konumuna sokabiliyor. Bu ülkenin bazı gazetecileri farklı düşünceleri tartışmak yerine, diğerlerini ihbar edecek ifadeler kullanabiliyor. Bir kez bu yol açılınca da gerisi geliyor, hoşa gitmeyecek şey söyleyen ‘PKK ağzı ile konuşmak’ ile itham edilebiliyor, belli ki, ‘Hiçbir genetik ve ideolojik bağı bulunmamak’ fazladan bir şüphe nedeni, o da ‘uluslararası komplonun parçası olmak’la izah edilebiliyor. Hem, ‘ideolojik’ neyse de, ‘genetik’ bağ ne demek? Kürt ırkına mensup olmayanların bu meseleye farklı bakmasının fazladan kuşku uyandırdığı bir ülkede neler oluyor diye sormak lazım. Hasan Cemal’in Kürt siyasal davası ile ideolojik ve ‘genetik’ bir bağı yok, ama fevkalade ezber bozucu şeyler söylüyor, bu onun uluslararası komploların bir unsuru olduğunu mu gösteriyor?
OHAL tablosu var mı?
Son zamanlarda olan bitenler, yazılıp çizilenler aslında bir ‘Olağanüstü Hal’ tablosu çiziyor. Demokratik bir ülkede yaşanması izah edilemeyecek şeyler yaşanıyor. O halde, önce bir durum tespiti yapalım; burası demokratik kuralların işlediği bir ülke mi, yoksa, ‘olağanüstü hal’ kurallarının geçerli olduğu bir ülke mi? Öyle görünüyor ki, ‘bu hal’ ‘OHAL’! Açıkça konuşalım, biz de sınırların ne olduğunu daha iyi anlamış oluruz. Yoksa, demokrasi adı altında bu yaşananları izah etmek mümkün olmaz.
Bu konuda en büyük rol, ‘demokrat aydınlar’a düşüyor. Düne kadar yaşananların faturasını neredeyse tamamen BDP’nin Meclis boykotuna çıkarandan tutun, bu kadarını yapmasa da, en yüksek sesi BDP’ye ‘Meclis’e gel’ demek için çıkaranlar, BDP yemin ettikten sonra yüzlerce kişinin gözaltına alınmasını nasıl izah edecek, bu kez ne mazeret bulacaklar merak ediyorum. Dahası, BDP’ye yüksek sesle çağrı yapıp, olan biteni usulen kınamak da demokratlığı kurtaran bir pozisyon olmaktan çıktı, haberleri olsun.
Önemli olan tepki
En önemlisi, konu kimin daha haklı, kimin daha demokrat olduğu değil, önemli olan olanlar karşısında olabilecek en geniş çevrede demokratik tepki verebilmek. Bu noktada, aramızda laf yarıştırmanın fazla anlamı yok, hepimize düşen güçlü bir sesle demokratik tepki vermek. Bunu yapmaktan kaçındığımız ölçüde batağa saplanıyoruz, bunu görelim. İktidarlar korkutucudur, hiçbirimiz kahraman olmak zorunda da değiliz, hepimiz sıradan insanlar olabiliriz ama sıradan insan olarak yaşamanın haysiyetini taşımak zorundayız. Böylesi güçlü iktidarlardan ne kadar korkarsak, haysiyetimizden, hayatımızdan o denli fedakârlık yapmak durumunda kalırız. Sıradan bir insan olarak korkmamız anlaşılır ama korkumuz haysiyet eşiğini aşmadığı sürece. Yoksa insan suretinde bir yılgınlık hayaleti olarak yaşamaya mahkûm oluruz. İnanın bu yaşanası bir hayat değildir.
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.