• BIST 9549.89
  • Altın 3005.805
  • Dolar 34.5348
  • Euro 36.0249
  • İstanbul 19 °C
  • Diyarbakır 10 °C
  • Ankara 11 °C
  • İzmir 19 °C
  • Berlin 2 °C

Bu böyle gitmez...

Ali Bayramoğlu

Farklı siyasi görüşlerin birbirlerine hain muamelesi yaptığı siyasi kültürlerde, siyaset, hakimiyet kavgasına indirgenir, savaş olarak algılanır. Bu tür diyarlarda mutlak doğrular birbirlerine bilenir, siyasal ve kültürel ayrımlar sadece çatışma vaadederler.

Durumumuz biraz böyle...

Dikkat çekici: Başbakan son dönemlerde "ihanet" kelimesini sık kullanıyor. Sıkça hainliğe gönderme yapıyor.

Sıradan görünebilir, ancak, farklı görüşleri, farklı tutumları, eleştirileri ihanet olarak tanımlamanın "siyasi maliyeti" sanıldığından ağırdır.

Toplumsal hayatta özellikle fikri ve siyasi düzeyde, "ihanet" kelimesi tek bir doğru anlayışına, bu tek doğrunun tâbi olduğuna işaret eder. "Doğru tekeli"nin en içerden, en milliyetçi, en güçlü olanlarda olduğunu ima eder.

Türkiye bunu bilir...

Bu tekel dün askerdeydi. Kimin hain olduğunu, kimin olmadığını o tespit eder, insanları, kurumları, hatta nesneleri birer milli güç olarak tanımlar, kırmızı ve mavi kuvvetlere böler, milli güvenlik ideolojisi üzerinden milli davranış kalıpları belirlerdi. Bununla ilgili açıklamaları, değerlendirmeleri, uyarıları o yapardı.

Değişim ve demokratikleşme süreci, askeri kışlasına gönderdi. Ama "tek doğru" ve "tek yol" haline ve tekeline dokunmadı, dokunamadı.

Bugün tekelin siyasetçi tarafından kullanıldığını görüyoruz. Takdir ve arz üzerine kurulu ataerkil politika gitgide yorucu ve boğucu bir noktaya ilerliyor.

Emekli askerlerin, basının, gazetecinin, hatta anne babaların ne yapması gerektiğini söyleyen, tersi durumları kırmızı alana, ihanet alanına iten dil demokrasi açısıdan bir hüsrandır.

Siyasi iktidar bunu anlamıyor...

Hiçbir fikrin ve önerinin (kendisininki de dahil) kendiliğinden doğruluk taşımadığını, eksik ya da yanlış kabul edilen fikirlerin de önem içerebileceğini, doğruların farklı fikirlerin, eğilimlerin tokuşmasından, kesişmesinden doğacağını görmüyor.

Aydının zorlayıcı ve ilkesel, gazetecinin sorgulayıcı ve eleştirel, siyasetçinin faydacı ve bütünleştirici rollerinin farklı olmasının önemini, bunların bir bütün halinde bir toplumun işleyişi için demokratik sıhhat belirtisi olduğunu farketmek istemiyor.

Bir toplumun farklılıklardan oluştuğunu, o farklılıkların taleplerinin farklı olabileceğini görmek istemiyor. Demokratik bir düzende kararların bu taleplerle ilişki kurarak alındığını da bilmek istemiyor.

Şunları görmek gerek:

Eğitim düzeni, Kürt sorunu ya da İstanbul'da tüneller veya Çamlıca'da cami, Haliç'teki köprü...

Bir toplum için iyi ve doğruyu ya da iyi ve doğru olduğunu düşündüğünüzü yapmak yetmez...

Bunu nasıl, kiminle ve ne kadar katılımcı, hakkaniyetli, kucaklayıcı bir süreçte yaptığınız da o denli önemlidir, hayatidir...

Seçilmiş siyasetçinin sözlerini yerine getirme ve sistemi işletme yetkisi vardır ama bu yetki mutlak doğruları belirlemek, bunu eleştirenleri susmaya davet ve susturma yetkisi değildir...

Bugün kim ne derse desin siyasi iktidarın, Başbakan'ın kullandığı sembolik dille yaptığı budur.

Bu böyle gitmez...

Bugün gazetelerde Afyon olaylarıyla ilgili 4 generalin görevden alındığı haberi var. Durum böyleyse, ölen çocuklar ortadaysa neden eleştirenler, örneğin fikir beyan eden emekli askerler hain olsun?

Birkaç gün önce Başbakan mealen "Boğaz'a bakarak köşelerinden ahkam kesenler hiç cepheye gitmişler mi" diye soruyordu.

Doğan Güreş'i akla getiren bu sözler sarfedilmeye devam ettikçe, asker ve kalem arasındaki ilişkide hedef ikincisi oldukça, fatura aydına, eleştiriye çıktıkça, alınan yol kısa olur.

  • Yorumlar 0
  • Facebook Yorumları 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
    ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu yazıya henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın Diğer Yazıları
ÖNE ÇIKANLAR
Tüm Hakları Saklıdır © 2009 İlke Haber | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
Tel : 0532 261 34 89