Soma faciasına karşı siyasi iktidarın tutumunun üç ayağı bulunuyor: 1) Her yönüyle bir “iş cinayeti“ olduğu aşikâr olan, resmi rakamlarla yaklaşık 300 kişinin hayatına mal olması nedeniyle pekâlâ “katliam“ olarak niteleyebileceğimiz bu faciayı bir “kaza“, buna bağlı olarak da takdir-i ilahi olarak görüp göstermek; 2) Facianın hesaplaşmasını da büyük ölçüde öbür dünyaya havale etmek; 3) Tüm ülkenin bu faciayı tevekkülle karşılamasını temin etmek için dini faaliyetleri ön plana çıkarmak.
Dün ülke çapında kılınan gıyabi cenaze namazları ve tüm camilerde okutulan Soma ile ilgili cuma hutbesi bu stratejinin önemli birer parçasıydı. Galiba fazla safım: Diyanet İşleri Başkanlığı’nın faciayı bütün yönleriyle Allah’a havale etme yaklaşımına isyan olmasa bile itiraz etmesini bekliyordum. Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez, hükümetin bu stratejisinin dindar insanları da fazlasıyla tedirgin etmiş olduğunu mutlaka görmüştür diye düşünüyordum.
Hayal kırıklığı
Dün Soma’daydım. Beşiktaş Başkanı Fikret Orman ve Beşiktaş Belediye Başkanı Murat Hazinedar’ın facianın yaralarının sarılmasına katkıda bulunma amacıyla yaptıkları temasları izledim. Bu vesileyle kısa süreliğine de olsa kentteki o acı atmosferi soluma, Somalılarla ve ilk andan itibaren orada bulunan meslektaşlarımla sohbet etme imkânım oldu.
Bu nedenle cuma hutbesini canlı dinleme imkânı bulamadım, ancak sağduyusuna güvendiğim bir dindarın cuma namazının hemen ardından sosyal medyadan yaptığı şu değerlendirme umduğumun değil korktuğumun gerçekleştiğini gösteriyordu: “Fevkalade bir cuma hutbesiydi. İşçi çalıştıran, yöneten kimse rahatsız edilmedi. ‘Ölüyorlarsa Allah öldürmüştür’ hutbesiydi. ‘Dua edersiniz de duanız kabul edilmez’ diyor (Hz. Muhammed) SAV böylesi durumlarda.“
Bunun üzerine Diyanet’in internet sitesinden hutbe metnini bulup okudum. Tabii ki ve maalesef beklentilerimin boşuna olduğunu, hükümetler ve başkanlar değişse de Diyanet’in aynı Diyanet olarak yollarına devam ettiklerini bir kez daha gördüm.
Acı derslerden ibret
Haksızlık etmeyelim, müminlere sabır, tevekkül, kardeşlik, diğerkâmlık, fedakârlık, yardımlaşma, dayanışma ve sükûnet telkin eden hutbenin sonlarına doğru şöyle deniyor: “Kader ve ecel, insanoğlunun ihmal ve sorumluluklarını asla ortadan kaldırmaz. Takdir, insanoğlunun tedbir sorumluluğunu ortadan kaldırmaz.“
Ancak bu sözlerin “acı hadiselerden ders ve ibret alma“ babında söylenmiş olduğunu da unutmayalım. Zaten hutbede “müminler, bilhassa insan sağlığı ve hayatı açısından risk oluşturacak işlerde, hiçbir şekilde tedbirsizlik zaafı içine düşmezler. Sevgili Peygamberimiz’in ifadesiyle müminler, yaptıkları her türlü işi ‘en güzel ve en sağlam’ şekilde yaparlar” deniliyor ve hemen ardından şöyle nokta konuluyor: “Sonra da Allah’a tevekkül ederler.”
Kimseye, hele Diyanet yöneticilerine İslamiyet’i öğretmeye kalktığım yok. Başta da belirttiğim gibi camilerde Diyanet aracılığıyla bir “sivil İslam isyanı” bekliyor da değilim. Ancak Soma’daki facianın sorumlularının tespitinin ve cezalandırılmasının öneminin altını çizmek yerine öncelikle sabrı, tevekkülü telkin etmeleri, yani resmi söylemin peşine bu kadar takılmaları ne Türkiye’nin, ne siyasi iktidarın, ne de Diyanet’in hayrınadır.
Anlaşılan Soma faciasının her geçen gün bu ülkenin dindarları için de bir milat hâline gelmekte olduğunu görmüyor ya da görmek istemiyorlar.
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.