• BIST 9183.61
  • Altın 2940.718
  • Dolar 34.4659
  • Euro 36.3751
  • İstanbul 19 °C
  • Diyarbakır 13 °C
  • Ankara 14 °C
  • İzmir 19 °C
  • Berlin 3 °C

Bölünme korkusu ve Kürdistan devletine dair

Mesud Tek

MİT-İmralı diyalogu, Öcalan’ın Newroz mesajıyla başlayan süreç ve bu süreç ile ilgili olarak oluşturulan Akil Adamlar Gurubu’nun gezilerine başlamasıyla birlikte “yeni süreç”, “bölünme”, “Kürd devleti”, “Kürd-Türk kardeşliği”, “bu devleti birlikte kurduk, Çanakkale’de birlikte savaştık” terimleri ve söylemlerinin kullanılmasında bir patlama yaşandığı görülüyor.

Bu terimlerin her biri, üzerinde durulmayı hak ediyorlar.

Sürecin ne kadar yeni olduğu gibi, “Türk-Kürd kardeşliği” ve “Çanakkale’de birlikte savaştık” da (ne için, kimin için), üzerinde kafa yormaya, tartışmaya değer konular. 

Ama ben bu yazımda “bölünme” ve “Kürd devleti” konusuna ilişkin görüşlerimi paylaşmak istiyorum. 

Türk kamuoyunda var olan “bölünme korkusu” yeni değil. 

Kürdlerin her türlü hak taleplerine baskı ve şiddetle karşılık veren devlet, kamuoyuna bu talepleri “bölücülük”, talepleri dile getirenleri de “bölücü” olarak lanse etti. 

Türk resmi söylemine göre, Türkiye’nin etrafı düşman devletlerle çevrilmişti ve düşmanlar da Türkiye’yi bölmek için Kürd sorunu diye bir sorun yaratmışlardı! 

Bu söylem, eğitim, kültür, adalet gibi ana sistemlerin temellerinden birisini oluşturuyor ve özellikle eğitim bu söylem üzerine bina edilmiştir. 

Türk medyası ve siyasi partileri de bu resmi politikanın önemli çarklarını oluşturuyorlar. 

Son dönemde yaşanan bazı değişikliklere karşın bu sistem, bugün de devam etmektedir. 

Kabul etmek gerekir ki devlet bu politikasında başarılı oldu. 

TC, Türk halkının zihnine, bilincine “bölücülük” zehrini şırınga etmekle kalmadı, aynı zamanda bu virüsü bir kısım sol, demokrat çevrelere de bulaştırdı. 

MİT-İmralı diyalogunun önemli aktörlerinden Öcalan ve partisi Türkiye’nin bölünmesini istemediklerine dair günde beş vakit yemin ederlerken, diyalogun başlatıcısı AK Parti Hükümeti’nin ağır topları hemen her gün “tek devlet, tek vatan, tek bayrak, tek millet” sakızını çiğnerlerken, halkın “ülkeyi bölmeye mi çalışıyorsunuz?” sorusunun, Akil Adamlara sorulan soruların başında gelmesinin nedeni budur. 

Türk halkı rahat olsun.

Biz Kürdler kimsenin ülkesini bölmek istemiyoruz. Örneğin Ege’yi ayırıp Yunanistan’a, Hatay’ı Suriye’ye, Trakya’yı ayırıp Bulgaristan’a bağlamak diye bir talebimiz yok. 

Biz sadece binlerce yıldır üzerinde yaşadığımız topraklarımızda özgür yaşamak, emperyalistler ve bölgenin imparatorluk devamı devletleri tarafından parçalanan Kürdistan’ı özgürleştirip, bölgesel ve uluslararası şartlar elverirse eğer, birleştirmek istiyoruz. 

Ki, bunun da bölücülükle, hele de Türkiye’yi bölmekle hiçbir ilişkisi yoktur. 

Eğer var olan sınırların değiştirilmesi kastediliyorsa, kimse bizden irademiz yok sayılarak, ayaklar altına alınarak çizilen ve ülkemizi dört parçaya bölen sınırları kutsamamızı beklemesin. 

Kürdistan devleti konusuna gelince… 

Söylenenlerin tekrarı da olsa önemine binaen ve özellikle de “yeni süreç”te önem arz edeceği için belirtmek gerekiyor ki, Kürd sorununun köklü çözümü, kendi kaderini tayin hakkının Kürdlere de tanınmasıyla olur. 

Birçok uluslararası anlaşmada kendine yer bulan bu hak, Kürdlere de anaların ak sütü gibi helaldir.

Bölgemizdeki tecrübeler göz önüne alındığında bu hakkın değişik biçimlerde hayata geçirilebileceğini söyleyebiliriz ki bunlardan birisi de bağımsız ve ayrı devlet kurma biçimidir. 

Başta ordu olmak üzere tüm kurumlarıyla devlet, AK Parti dâhil tüm düzen partileri bağımsız ve ayrı bir Kürd devletine karşılar. 

Ki, kanımca bu doğaldır. 

Doğal olmayan demokrasi, barış ve özgürlük yanlısı olan, Kürd dostu olduğundan bir an bile şüphe etmediğimiz bazı kesimlerin de farkı gerekçelerle de olsa Kürd devleti kurulması fikrine karşı çıkmaları. 

Bu dostlarımızın gerekçesi, Kürdlerin 19. ve 20. yüzyılda yola koyulan ulus devlet trenini kaçırdıkları, 21. yüzyılda kurulacak “bir Kürd ulus devlet”in de TC gibi olacağıdır. 

21. Yüzyılda kurulan ulus devletlerin, ülkelerinde yaşayan dini ve etnik azınlıklara yaptıkları zulmü anlatmaya gerek yok.

Biz en azından TC’den biliyoruz.

Halk direnişlerine, ulusal ayaklanmalar neden olan, hikâye ve romanlara konu teşkil eden bu zulüm biliniyor. 

Ulus devletlerin bu konudaki sicilleri temiz değil, kanlı geçmişe sahipler.

Ama bu zulmün, ulus devlet olmayan Osmanlı, Çarlık Rusya ve İran gibi imparatorluklarda da yaşandığını unutmamak gerekir. 

Kürdler, ulusal baskı ve zulüm politikasını sona erdirmek için, kendileriyle ilgili kararları kendilerinin vermesi sürecinde, tercihlerini bağımsız ve ayrı bir devletten yana koyarlarsa, bundan ancak sömürgeci devletler rahatsız olurlar. 

Kürd dostları niye rahatsız olsunlar ki... 

Ulus devletlerin, ülkelerinde yaşayan tüm dini ve etnik toplulukların varlığını inkâr etmesi, onları asimile politikasına tabi tutması vazgeçilmez bir ilke midir, yoksa Allahın emri mi? 

Kaldı ki olası bağımsız bir Kürdistan devletinin mutlaka ve mutlaka TC gibi olacağı, ulus devletin kanlı ve insanlık dışı reflekslerini göstereceği ön kabulü ne kadar doğrudur? 

Bu, Kürdleri küçüksemek, Kürdlerin aklına, sağduyusu ve tarihsel bilincine güvenmemek değil midir? 

Bu tür düşünce ve davranışa ne ad verilir, doğrusu bilmiyorum. 

Ama dostluğa ve dayanışmaya uymadığından eminim. 

Öte yandan bağımsız Kürdistan devletinin prototipi olarak değerlendirebileceğimiz Güney Kürdistan Federasyonu, ulusal ve dini alanlarda hangi ulus devlet reflekslerini gösteriyor?

Güney’de yaşayan dini ve etnik gurupların hangisinin varlığı inkâr edilmiş? 

Kürdistan Bölgesi Anayasası’na bakanlar, Güney Kürdistan’da yaşayan tüm dini ve etnik azınlıkların varlığının kabul edildiğini, hak ve özgürlüklerinin güvence altına alındığını, istedikleri ve çoğunluğu oluşturdukları yerlerde otonom bölgelerini kurma hakları bulunduğunu görürler. 

Kuzey’de olası bir Kürdistan devleti de, bu topraklarda yaşayan tüm dini ve etnik gurupların varlıklarını kabul eden ve haklarını güvence altına alan bir yapıda olamaz mı? 

Bu soruya şimdiden “hayır” cevabını vermek, Kürd dostluğu ile ne kadar bağdaşır? 

Söz bağımsız Kürdistan devletinden açılmışken… 

Geçtiğimiz günlerde KCK Başkanlık Konseyi Üyesi Murat Karayılan “Güney’de ilan edilecek Kürd devletini desteklemeyecekleri, ama karşı da çıkmayacakları” mealinde açıklamalarda bulundu. 

Bir Kürd örgütünün, ülkesinin bir parçasında ilan edilecek bir Kürd devletini desteklememesinin izahı elbette kolay değil. 

Ama ben PKK ve lideri Öcalan’ın, geçmişte aynı konuya ilişkin olarak söylediklerini göz önüne alarak, bardağın dolu tarafını görmeyi öneriyorum.

Hatırlayalım… 

“Kürdler iki kez bağımsız devlet kurma hedefine yaklaştılar. İlk kez Sevr anlaşmasıyla, ikinci kez de 1991 Kürd baharıyla. Birinciyi Mustafa Kemal Atatürk engelledi, ikincisi ise biz engelledik. 

“Biz tasfiye edilirsek, bağımsız Kürd devleti kurmak isteyen Kürd milliyetçilerine yol açılır”, mealindeki sözler Öcalan’a ait. 

PKK’nin bu noktadan, Karayılan’ın ağzından Güney’de Kürdistan devletinin ilanını desteklemese de karşı olmayacağı noktasına gelmesi, bardağın dolu tarafıdır. 

Ve ben bu dolu tarafını görerek, “Allah Karayılan’dan razı olsun” diyorum. 

Karayılan’dan bir rica var. 

Lütfen, bu sözlerini unutma ve gereğini yap.

  • Yorumlar 0
  • Facebook Yorumları 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
    ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu yazıya henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın Diğer Yazıları
ÖNE ÇIKANLAR
Tüm Hakları Saklıdır © 2009 İlke Haber | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
Tel : 0532 261 34 89