30 Mart’taki yerel seçimlere yaklaşırken, provokasyonlara çok açık olduğu kuşku götürmeyen çözüm sürecini sabote etmeye dönük girişimler uç vermeye başladı.
Yüksekova’da, 6 Aralık’ta, PKK militanlarının mezarlarının tahrip edildiği gerekçesiyle başlatılan yürüyüşün boyutlanarak çatışmaya dönüşmesi herhalde güvenlik bürokrasisi başta olmak üzere devlet aygıtı için sürpriz olmamıştır.
İki göstericinin polis kurşunuyla hayatını kaybetmesinin ardından bölge dışına sıçrayan olaylar, 30 Mart’la başlayacak seçim zinciri sürecinde kötü senaryolara dönük hazırlığın ve benzer gelişmelere dönük duyarlığının en üst düzeyde olması gerektiğini bir kez daha gözler önüne serdi.
Yüksekova kaynaklı son olayların ne anlama geldiğini analiz ederken Abdullah Öcalan’ın yaklaşımına dikkati çekmek gerekiyor.
BDP heyetinin son İmralı ziyaretinde 30 Mart seçimini “Kürtler açısından bir referandum niteliğindedir” diye değerlendiren Öcalan, “Müzakereyi geliştireceksek hep birlikte dikkatli olmalı, birbirimizi uyarmak zorunda kalmadan bu tür olaylara dikkat etmeliyiz” diyerek provokasyona işaret etti. Bu yaklaşımın, önce BDP cephesinin, ardından olayların ateşinin düşmesinde önemli rol oynadığını da gördük.
Öcalan’ın ve Kandil’in yerel seçimlere kadar geçecek 4 aylık süre için ateşkes ve sükunet garantisini yineleme ihtiyacını duyduğunu düşünürsek, Yüksekova olaylarındaki provokasyon vurgusunun anlamını da daha kolay çözebiliriz.
Normalleşme korkusu
Bu noktada, çözüm sürecinin ilk aylarında, “derin PKK” ya da örgüt disiplininden azade kimi grupların süreci sabote edebileceği yolundaki senaryolar akla gelebilir.
Dün TBMM’de bütçe görüşmelerine verilen arada sohbet ettiğim, memleketi Diyarbakır’dan yeni dönen ve son olaylarla da ilgilenen Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehdi Eker de örgütün, seçimler yaklaşırken siyasi nüfuzunu pekiştirmek için yeniden hareketlendiğini söyledikten sonra, o bölgedeki bağımsız hareket eden kimi gruplara dikkati çekti.
Silopi ve Cizre’de bu grupların zaman zaman benzer girişimlerinin olduğunu hatırlattı. Bunun konjonktürel olarak “şiddeti hatırlatmaya” dönük bir girişim olduğunu vurguladı.
Yüksekova kaynaklı son gelişmelerin hareket noktası neresi olursa olsun, hedefinin çözüm sürecinin akamete uğratılması ve seçimlere giderken bölgede siyasi alanı boş bırakmamak olduğu açık.
Başbakan Tayyip Erdoğan’ın Siyasi Başdanışmanı Yalçın Akdoğan’ın dünkü yazısındaki şu cümlelerin altını çizmek gerekiyor:
“Son günlerde Hakkâri, Şırnak ve Diyarbakır’da yaşanan olaylar, hem gerilim üretmeyi, hem de bölgede otorite kurmayı hedefliyor. Sürecin selameti bunlara sessiz kalmayı değil, bunların üzerine gitmeyi gerektirmektedir. Örgütün, gerilimsiz şekilde seçime gidilmesini göze alamayacağı çok açıktır. PKK en fazla normalleşmenin siyasi alanda kendisini hissettirmesinden korkmaktadır.”
‘Terör yine ihale aldı’
Başbakan Erdoğan da dün Meclis’te bütçe görüşmelerinin başlaması vesilesiyle yaptığı konuşmanın ekonomi eksenli icraatlar bölümü dışında büyük kısmını bu konuya ayırarak ciddi uyarılarda bulundu.
Terörün 30 yıldır hemen her seçim öncesinde seçimleri etkilemek üzere ihale aldığını vurgulayan Başbakan, 30 Mart seçimleri öncesinde, terörü canlandırmak için ortaya konulan tahriklerin de böyle bir gayeye matuf olduğunu söyledi.
Son 1 yıl içinde bölgede çok farklı bir atmosfer oluştuğunu kaydederken, “Buradan, TBMM’ye ve aziz milletimize açık açık ilan ediyorum: Son günlerde sahnelenmek istenen tahrikler, doğrudan doğruya milli iradeye, barışa yöneliktir; en önemlisi de seçim sürecini etkilemeye yöneliktir” ifadelerini kullandı. Özellikle bölge insanını kışkırtmalara karşı uyanık olmaya çağırdı.
Bakan Eker’in söylediği gibi seçime giderken birileri “şiddeti hatırlatıyor.”
Bunun panzehiri bir yandan uyanık olurken, diğer yandan barış sürecine olan inancı diri tutmakta yatıyor.
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.