Bugün Meclis’te 62’inci Hükümet Programı görüşülecek.
Bu program, 12 yıldır uygulanan politikaların ve başlanmış projelerin değişmeden sürdürüleceğini söyleyen bir belgedir.
Davutoğlu hükümetinin amacı, sekiz ay sonraki seçimde 330’dan fazla milletvekili çıkararak yeni meclisle AK Parti anayasasını yapmaktır.
Yeni anayasayla nasıl bir devlet tanımlandığı, Davutoğlu programından, anlaşılmamaktadır. Gerçi programda, “Yeni Türkiye, sivil ve demokratik yeni anayasası ile yönetilmelidir” denilmektedir ama, soyut sözler eğrilip bükülebilmektedir. Sayın Erdoğan’ın oturacağı yeri belirleyen cümlesi bile, yönetimin ne hale geleceğini göstermiştir.
”İfade özgürlüğünün” bugünden farklı olacağına dair en ufak bir işaret belirtmeden, “demokratik yeni Türkiye’ye geçilecektir”, hatta “Cumhurbaşkanlığı seçimleriyle Yeni Türkiye'nin kapıları ardına kadar açılmıştır” nasıl denilebilir?
Davutoğlu güvencesini, şöyle cümlelerle ifade etmektedir: “Şimdi bir kez daha söylüyoruz, Türkiye'de düşünce özgürlüğü, inanç özgürlüğü, ifade özgürlüğü, girişim özgürlüğü AK Parti hükümetlerinin teminatı altındadır.”
"Türkiye sivil, katılımcı, çoğulcu, özgürlükçü demokratik ve sivil anayasa ile yönetilecektir” diyen Davutoğlu, biraz sonra, “merkezi üniter devlet yapısının, vatandaşların temel hak ve özgürlüklerini koruyan bir yapı olarak” görülmeye devam edileceğini açıkça iddia edebilmektedir. Bu iki cümlenin aynı programda olabilmesi bile tutarlılık adına bir gaflettir! Demokratik anayasa ve bugünkü merkezi yapı!
Programda, “yerel yönetimleri daha da güçlendirmeye yönelik yasal ve kurumsal düzenlemelerin” devam edeceği, “mahalli idarelerin daha etkin, … bir yapıya kavuşturulması amacıyla düzenlemeler yapılacağı” gibi yüz kez yazılıp, yüz kez unutulmuş vaatler sıralanmıştır.
Demokratik haklar bakımından programı tanımlayabilmek amacıyla, bir de hükümetinin çözüm süreci hedefini özetleyen cümlesini yazayım: “… hedef terörün bitmesi, silahsızlandırma, toplumsal hayata kazandırma ve demokratik siyasete katılımın önünü açmaktır”.
Bu cümle Sayın Erdoğan’ın birçok kez söylediği anlayışın tekrarıdır: “Kürt meselesi yoktur, Kürt kardeşlerimin meseleleri vardır”, “sürecin amacı, terörün sona erdirilmesidir”. Bu anlayışla Kürt meselesi çözülememiştir, çözülemeyecektir!
Programdan aktardığım cümleler, demokrasi ve ifade özgürlüğü; buna bağlı olarak Kürt meselesi ve yönetim sisteminin nasıl tanımlayıp anlaşıldığını göstermektedir.
Yani şimdiye kadar ne varsa onunla yetinilecektir, bu sekiz ay içinde bir gelişme sağlanmayacaktır; özgürlüklerin güvencesi hükümettir! .
Seçimlere kadar sorumluluk taşıyacak 62’inci Hükümet, Çözüm Sürecini de, ifade özgürlüğünü de, hukuk devletini de seçim sonrasına sürükleyecektir.
Eğri oturup doğru konuşalım, yönetim sisteminde Kürt meselesini çözecek radikal bir anayasa değişikliğinin önümüzdeki dokuz ay içinde gerçekleşmesi söz konusu olamaz. Ancak Kürtlerin, oy isteyenlerin seçim sonrasında ne yapacaklarını bilmeleri de haklarıdır.
Diğer taraftan, MHP tabanından oy devşirme isteyen AK Parti’nin açıklamadan kaçınması anlaşılabilir bir tutumdur.
Seçim dönemi sonuna kadar AK Parti, ifade özgürlüğü ve hukuk devleti bakımından da, heyecanlı ortam yaratılmasını istememektedir.
Önümüzdeki ayların durgunluğunu veya canlılığını, AK Parti dışındaki üç partinin Çözüm Süreci ve demokrasi politikaları belirleyecektir
Seçime kadar ülke, heyecanlı tartışmalar içinde yaşarsa, AK Parti 330 üstünde milletvekili çıkarma hedefine varamaz.
AK Parti'yi hedeften uzaklaştırma gücünü, sokak çocuğu refleksini bırakıp, çağdaş özgür toplum yapılarını hedefleyen politikalar belirleyebilse, CHP kazanabilir.
Ak Parti’nin, Çözüm Süreci politikasını kazasız belasız sürdürebilmesi, büyük ölçüde MHP ve HDP’nin politikalarına bağlı kalacaktır.
Gerçekte, üç partinin herhangi birinin bile demokratik, gerçekçi ve modern parti olma kararlılığı, siyasal hayatımızda çok şeyi değiştirebilir.
İlk sınav bugünkü görüşmelerdir.
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.