Bahar temizliğine kalkışılmış bir evde gibiyiz.
Büyük teyzemin deyimiyle “her yer, her yerde”, halılar kenara kaldırılmış, sehpa koltuğun üstünde duruyor, salonun ortasında yerleri silmek için içi su dolu leğen, kenarlarda kirli yer bezleri, içerden çamaşır makinesinin sesi geliyor, perdeler yıkanmak için indirilmiş, yemek masası köşeye çekilmiş, haldır huldur çalışan elektrik süpürgesi.
Görüntü ve ses tahammül edilebilir gibi değil.
Bu rutubet kokulu dağınıklığın ortasında herkes yakınabilir.
Yakınıyor da zaten.
Kafalar da, evin kendisi gibi darmadağınık.
Her türlü saçma teori ortalığa sürülüyor.
Şikâyet edenlerin bir kısmı halıların altından, dolapların arkasından, çekmecelerin kuytularından çıkacak pisliklerin temizlenmesinden korkuyor, bir kısmı bu dağınıklığın sonunda temiz bir eve sahip olamayacağımızdan endişeli.
Bu zor zamanın ardından akşama tertemiz kokulu bir evde oturacağımızı bilenlerin sayısı çok az.
Bu karmaşanın ortasında kötü niyetle iyi niyeti, içtenlikle ikiyüzlülüğü birbirinden ayırmak da zorlaşıyor.
İşi nete getirmeliyiz.
Aslında bu pek de zor değil.
Benim, Türk Kürt, muhalif muvafık, sağcı solcu, Alevi Sünni, herkese bir önerim var.
Herkes nasıl bir “ev” istediğini söylesin, bu dağınıklığın sonunda nasıl bir eve sahip olmak istediğini açıkça anlatsın.
Bunun da ölçüsü karışık değil.
Eninde sonunda şu andaki askerî anayasadan kurtulup yeni bir anayasa yapacağız.
Yeni evin düzenini de bu anayasa belirleyecek.
Meclis’in referandum süresini kısaltması da bu yeni anayasanın yapılmasını ve halkoyuna götürülmesini kolaylaştıracak.
Dağınıklıktan şikâyetçi misiniz, bu dağınıklığın sonucunda eskisinden beter bir evimiz olacağından mı korkuyorsunuz?
O zaman, nasıl bir anayasa istediğinizi söyleyin.
Herkes, istediği anayasanın kurallarını temel çizgileriyle ortaya koysun.
Saflar ve istekler belli olsun.
Sonra da bu anayasa önerilerini somut biçimde tartışalım.
Kim 12 Eylül düzeninin devamını istiyor, kim eski düzenin muhafızlığını AKP’yi bahane ederek yapıyor, kim çağdaş bir Türkiye arzuluyor açıkça anlayalım.
“Anayasa” kompozisyonları yazalım.
Basit, kolay, anlaşılır temel metinler ortaya koymak çok zor değil, karmaşık teknik problemlere girmeye gerek yok.
Bu tartışmalara giren herkesin kafasında bir Türkiye “tahayyülü” var herhalde, herkes kafasındaki Türkiye’nin temel taşlarını koysun ortaya.
Benim yazacağım “anayasa kompozisyonu” basit ve kısa aslında.
Ben, Avrupa Birliği ülkelerinin ortaklaşa kabul ettiği anayasayı Türkiye’nin de kabul etmesini ve bunu kendi anayasası yapmasını isterim.
Neden böyle bir anayasa istiyorum?
Bu anayasayla nasıl bir ülke kurulacağını düşünüyorum?
Kürtlerle Türklerin eşit olacağı, hiçbir ırkın diğerine hiçbir konuda üstünlük taslamayacağı, her türlü dinî inancın, ibadetin, yaşama biçiminin serbest olacağı, şiddet içermeyen her fikrin, “bölücülük” de dahil serbestçe tartışılabileceği, her insanın kendi ülkesi ve geleceği için her türlü fikri söyleme hakkının güvence altına alınacağı, insanın devletten daha önemli olduğu, askerin kışlasına çekilip siyaset alanını boşalttığı, yargının Avrupa kriterlerine uygun biçimde bağımsız ve tarafsız olduğu, yerel yönetimlere geniş özerklik alanları sağlayan, merkezî otoritenin ağırlığını vatandaşın sırtından kaldıran, devlet içinde suç örgütlerinin oluşmasına izin vermeyen, rüşveti ve yolsuzluğu kesin ölçülerle yasaklayan, ekonominin devlet tarafından da tekeller tarafından da “maniple” edilemeyeceği, tarihinin gerçekleriyle yüzleşmiş, komşularıyla dost, eğitimini “yalanlardan” ve hamasetten arındırıp dünya standardına ulaştırmış, halkın sağlık sorunlarını çözmeyi amaçlamış, basın patronlarının devlet olanaklarını sömüremediği bir ülke kurulmasını arzu ediyorum.
Çocuklarımızın yaşayacağı hayalimdeki ülke kaba çizgileriyle böyle.
Bunu da en iyi Avrupa Birliği anayasasıyla yapacağımıza inanıyorum.
Eğer o anayasa olmazsa, yukarıda saydıklarımın uygulanmasını sağlayacak kısa, açık, insanlara değil devlete sınırlar getiren bir anayasa yazılmasını savunuyorum.
İşte size “lise ödevi” gibi kısa bir “anayasa kompozisyonu”.
Herkes yazsın kendi kompozisyonunu, isteklerini, sonra da o istekleri ve o isteklerin ne tür bir anayasayla gerçekleşeceğini konuşalım.
Daha somut, daha açık, daha dürüst bir tartışma olur bu.
“Bahaneleri” bir kenara bırakırız.
Bu dağınık evin nasıl temizleneceğini ve nasıl bir evde oturacağımızı da kendimiz belirleriz.
Saçma sapan teorilerden, manasız ve seviyesiz kavgalardan daha iyi olmaz mı?
Bence olur.
Sadece binbir bahaneyle “eski pislikleri” korumaya çalışanlar biraz zorlanır.
Onlar da zorlanıversinler artık.
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.