Tarihin başlangıcından bugüne Mezopotamya’da kurulmuş olan sayısız devlet ve medeniyet bir zaman sonra yıkılmış ve tarihe karışmıştır. Bu süreçte kurulan devlet ve medeniyetler, yaptıkları yeniliklerle tarihe öncülük ettikleri için insanoğlu bu devlet ve medeniyetlere özel bir önem vermiştir.
Yazının icadı, demirin yumuşatılıp şekil verilmesi, ateşin bulunuşu ve tarihte devletler arasında imzalanan ilk antlaşma bu coğrafyadaki insanlara nasip oldu.
Bugün sadece o medeniyet ve devletlerin adı kalmıştır.
Geçmişte medeniyetler kuran bu milletlerin torunları acaba bugün kimlerdir? O dönemdeki bir milleten, bugün kim bilir kaç değişik millet ortaya çıkmış, farklı renk ve isimlerle yeryüzüne dağılmışlardır.
***
İki kadim millet olan Süryani ve Ermeniler Kürtlerle iç içe yaşayarak binlerce sene boyunca komşuluk yapmışlardı.
Süryaniler Asurilerin torunları olduklarını söylerler. Asuriler milattan önce 3000’li yıllarda coğrafyamızda hakimiyet sağlayarak bir medeniyet kurdular. Araplar Yunan klasiklerini kendi dillerine çevirmek istedikleri zaman, önce bu klasikleri Süryaniceye çevirdiler, sonradan da Süryaniceden Arapçaya çevirdiler. Süryanice o döneme göre öylesine gelişmiş bir dil idi ki Arapça ile Yunanca arasında bir köprü işlevi görmüştü.
Ermeniler de ülkemizin Serhat bölgesinde güçlü bir medeniyet kurmuşlardı. Binlerce seneden beri bu memlekete sanatkar ve maharetli bir millet olarak tanınan Ermeniler, yeryüzünde kendilerine has bir alfabesi olan birkaç milleten biri olarak bugün de bu alfabelerini kullanıyorlar.
Yüz sene evvel ülkemizin sanatkarlarının hepsi Ermeni ve Süryani idi.
Bu iki halk da Kürtçeyi biliyordu. Dengbêjleri vardı, Kürtçe söylüyorlardı. Köy ve pazarlarda Kürtçenin hakimiyeti aşikar idi.
Ermeni ve Süryanilerin Kürtçe bilmesi ve her iki halk üzerinde Kürtçenin hakimiyeti çok önemlidir.
Dillerin yasaklanmadığı bir dönemde böylesi bir durum acaba nasıl meydana gelmişti? Kürtçe herhangi bir zorlanma olmadan nasıl olmuştu da bu iki halkı bu derece etkileyebilmişti?
Her ne kadar çoğumuz bu durumu Kürt dilinin ve kültürünün zenginliğiyle izah etse de, böyle bir bu durumun gerçekleşmesinde asıl etken bölgede Kürt kültürünün iktidar olması, yani Kürtlerin hakimiyeti meselesidir.
Bugün Türkiye’de Kürtler Türkçeyi biliyor; Irak Kürdistanı’nda da Türkmen, Asuri ve diğer halkların hepsi Kürtçeyi biliyor. İşte hakimiyet, yani iktidar böyle bir şeydir.
Bu iki kadim halkın bugünkü durumuna baktığımız zaman: Süryaniler yerlerinden kopmuş ve Avrupa ülkelerinde hayata kalıp-kalamamanın derdine düşmüşlerdir. Ermeniler ise 3 milyonluk nüfuslarıyla bugün kendi coğrafyasında hapis hayatı yaşayan Asya’nın en fakir ülkesidir.
***
Önceki zamanlarda akıl ve kuvvet, başka bir deyimle, kalem ve kılıç her ikisi de önemli silahlar idi. Bugünün gözüyle dünyaya bakacak olursak akılın açık bir arayla kılıcın, yani silahın önüne geçtiğini rahatlıkla görebiliriz.
Devir, bilgi devridir. Kimin tekniği ilerlemiş ise o sadece ekonomiye değil, bilgi ve kültüre de hükmetmektedir.
Kültürel yönden güçsüz olan milletler ise kendileri dışında kalan ve kültürel, siyasi ve ekonomik yönden güçlü olanlarca yutulmaktan ve yok olmaktan korkarlar.
Elbette ki bu düşünce yanlış değildir. Çünkü zayıf olanlar o güçlü rüzgarların karşısında tutunamaz yenilir ve güçlü kültür zayıf kültürü kendi içinde eriterek yok eder.
Adil bir iktidar farklı kültürlere eşit imkanlar sunsa da, zayıf bir kültürün güçlü bir kültür karşısında şansı yoktur. Güçlü kültürler ağırlıklarıyla zayıf kültürleri kendi etkisine alarak onlara hayat hakkı tanımazlar.
Yani büyükler küçükleri yutarlar. Fakat bu durumun bir istisnası vardır. Bu istisna da, zayıf bir kültür iktidar olunca gerçekleşir. Tarihi sürece bakıldığında, insanlık tarihinde bu tezi destekleyen bir çok örnekle karşılaşacağımız kesindir.
Bir milletin iktidarı, kültürünün de iktidarıdır; velev ki o kültür zayıf da olsa, siyasi iktidar zayıf kültürün önünü açar ve onu da iktidar yapar.
Egemen olan her kültürün etkinliği dil, örf ve adetlerinin zenginliğinden değildir. Siyasetten iktidar olmak, çoğu zaman zayıf kültürü de güçlü kültüre egemen kılmaktadır.
***
İlk zamanlardan günümüze kadar güçlü olmalarına rağmen bir çok dil ortadan kalkmıştır. Ne zaman zayıf bir kültür iktidara gelmişse, zengin kültürü kendine kurban etmiştir. Bu yüzden zengin bir dil ve kültür, ne kadar zengin olursa olsun, zamanla iktidarın yasak ve asimilasyon politikasıyla ortadan kaldırılabileceğini ifade edebiliriz.
Ne kadar zengin bir kültüre sahip olursanız olun, günün birinde birileri gelip bir şeyleri başınıza yıkarsa, yıkılanları bir daha rahatlıkla inşa etmeniz kolay değildir.
Bundan sonra evlerinizi yıkanlar yerlerinize oturacak ve evinizin içini kendi değerleriyle donatacaklar. Bir zaman sonra da sizden kalan değerleriniz varsa hepsini kaldırıp yok edecekler.
Bundan sonra onların değerleri, sizin değerlerinizin yerine geçer.
Güçleri bazı değerlerinizi kaldıramaya yetmeyince de, o değerleri kendilerine mal ederek, aslında bunlar bizim değerlerimizdir diyecekler.
Siyasetten güçlü oldukları için her platformda dedelerinizden kalan ne kadar değeriniz varsa hepsini birer birer kendilerine mal ederler. Artık bundan sonra oyun, şarkı, türkü, yemek ve masallarınız onlara aittir. Bir tarihiniz yoktur. Eğer baba ve dedeleriniz size bir miras bırakmışsa, ya ondan haberiniz yoktur, ya da haberiniz olsa bile ona sahip çıkamazsınız.
Size çok tanıdık gelen ve dilinizden damladığı çok aşikar olan her biri inci tanesi kelimeleri duyuyorsunuz ama bunların size ait olduğunu bilmiyorsunuz.
Ne zaman yüzlerce, belki de binlerce sene önce size ait olan bu inci tanelerine sahip çıksanız, bırakınız başkalarına, kendi ailenizden birilerine de gülünç gelirsiniz.
Zayıf bir kültür iktidarın verdiği imkanlarla hak ettiğinden fazlasına sahip olabilir. Rekabetin şartları eşit değildir. Bir kültür zincire vurulmuş, önünde aşılmaz yüksek duvarlar vardır. İktidarda olan diğer kültürün ise önü açık ve serbesttir. Yardım ve teşvik alarak her platformda kendini ifade edebiliyor ve zincire vurulmuş kültüre ait hoşuna giden ne varsa heybesine atıp kendine mal ediyor.
Eğer sizin bir devletiniz ve resmi bir kurumunuz olursa, kendinize ait bir tarih inşa edebilir, kültür ve dilinizi koruyabilir, başka milletlere diliniz ve kültürünüzü öğretebilir ve başkalarına ait şeyleri de kendinize mal edebilirsiniz. Bu yaptığınız acayip şeyler halkınızın çoğunluğuna da inandırıcı gelecektir.
Fakat resmi bir kurumunuz yoksa, mevcut değerlerinizi de sahiplenemezsiniz. Bırakınız değerlerinizi sahiplenmeyi, siz yoksunuz bile! Tarihte adınız yoktur, bir medeniyet inşa etmemişsiniz, yerin altında ve üstünde hiçbir eseriniz yoktur.
Her değeriniz talana uğramış bir mal gibi pazardır ve herkes ondan bir şeyler alıp götürüyor…
*Bu yazım 2008 yılı sonbaharında Nûbihar dergisinin 106. sayısında Kürtçe olarak yayınlandı. İlkehaber okuyucuları için Türkçeye çevirdim.
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.