Barışı çağıran adımları umut duyarak izliyoruz, buna herkesin ihtiyacı var, en fazla da güne silah sesleriyle uyanan, silahı gündelik hayatın bir parçası gibi öğrenen çocukların. Dağdaki gerillalar, askerler, aileleri ve sürüp giden felaketler karşısında kendini aciz hisseden herkes... Savaşta ısrar eden odaklara karşı kararlılıkla barışı savunanlar, bunun için elini taşın altına koyanlar öyle çok dua alacaklar ki...
Hiçbir şey öyle tozpembe değil, biliyorum. Defalarca girişim, defalarca hayal kırıklığı yaşandı. Kürt kökenli kimi gençler kardeşlik tasavvuru etrafındaki ifadeleri tepkiyle karşılıyor internet gruplarında. Çözümsüzlüğü yücelten öfkeli cümlelerin Kürt halkının hakiki iyiliğine olduğunu savunuyor kimisi. O öfke tabii ki anlaşılabilir, ama daha önemli bir gerçek, barış için yitirilen zamanın ölüme gönderilecek başka sevilen insanlar ve çocuklar anlamına gelmesi.
Kardeşlik dileği etrafında riyakâr bulduğunuz tutum ve ifadeleri eleştirebilirsiniz. Ancak kardeşlik tasavvurunu büsbütün yadsımak, bu tasavvurun gerektirdiği gayet insani yüz yüze ilişkileri de reddetmek anlamına geliyor. Bana kalırsa eleştirilmesi gereken kardeşlik tasavvuruyla ilgili olanlar değil, ağabey- kardeş şablonuna dayalı, yüz yüze konuşma şartlarını zorlaştıran politikalar olmalı. (Ağabey- kardeş söylemlerinin çeşitli tezahürleri Birikim dergisinin 280-281. sayılarında “Bir Kurum, Bir Töre: Abilik” başlığıyla irdelenmişti enine boyuna.)
Önceki sene Yüksekova’da yaşayan yazar Sabiha Ünlü ile bir söyleşi yapmıştım Dünya Bülteni için, Kürt meselesini çözüme kavuşturma imkânları üzerine. Ünlü de o söyleşide “kardeşlik” söylemleri konusunda bir yenilenmeye duyulan ihtiyacı şu şekilde dile getirmişti: “Kürtler’e ‘kardeşlerimiz’ denilirken kardeşliğin gereği yapılamadı diye düşünüyorum. Bırakın kardeşliğin gereğini, insanlığın gereği olan zalime karşı durma, mazlumun yanında olma eylemi bile hakkıyla gerçekleştirilemedi. Devlete, hükümete, kararlı bir sesle, ‘kardeşlerinizin gasp edilmiş haklarını iade et’, denilemedi.”
Şimdilerde barış için sürdürülen arayışlar konusunda neler düşünüyor Ünlü, bilmiyorum. Kendisini tanıdığım kadarıyla, süreci gasp edilmiş hakların iadesi açısından okuduğu oranda, iyimser olacaktır. Türkiye toplumu yaşanan bütün acılara karşılık eşit vatandaşlık, eşit katılım gibi konularda bir hayli olgunlaştı son yıllarda. Barış bir bağış veya dayatma değil, mevcudiyetini savaşa bağlayan kesimlerin dışında herkesin ihtiyaç duyduğu bir normalleşme.
Kim Sabiha Ünlü’yü sadece Türk kökeniyle tanımlayabilir ki? Samimi duygularınız bir genellemeye kurban edilerek yadsınıyorsa da kardeşlik duyarlığını geliştirme borcunuz baki; çünkü bu kendi dünya görüşünüzle, hayata bakışınızla ilgili temel bir tutumunuzdur.
AK Parti, Kürt meselesinin çözümlenmesi konusunda önemli mesafeler kaydetti. Uludere, birden baş gösteren bir mesafe kaybının hem sebebi, hem sonucu oldu. Aynı zamanda, barış uğruna her türlü özveride bulunmak için bir sebep, Uludere faciası. Ve bu facia yüzünden de barış kahramanlığına her zamankinden daha fazla ihtiyacımız var. Ancak çözümü Süleyman Seyfi Öğün’ün bir yazısında işaret ettiği yeni usul kan davalarında arayanlar, hiç de Hakkâri sokaklarında oynamaya çalışan çocuğun hayatını hesaba katmış olmuyorlar.
Hakkâri’de öğretmenlik yapan bir yazar arkadaşımla Hakkâri’de gündelik hayat üzerine yazışıyoruz uzun zamandır. Uludere parantezinin halk üzerinde oluşturduğu olumsuz etkiyi tasvir ederken, aynı insanların bütün o moral çöküntüsü içinde hayatı yaşanabilir kılma, güzelleştirme çabalarını dile getiriyor arkadaşım. O düzlemde bütün kışkırtıcı söylemlere karşılık Kürt- Türk aynı masa etrafında oturuyor ve ortak kelimelerde birleşiyor. “Halka beş dakika düşünme fırsatı verilse bölünmeyi aklına getiren bir Allah’ın kulu çıkmaz,” diye yazıyor arkadaşım.
Başbakan Erdoğan Hakkâri için çözümün Yüksekova’ya taşınmak olacağına dair bir açıklama yapmıştı geçen hafta. Bünyesini delik deşik eden silah yüküyle nereye gitse, aynı kaderi yanı sıra götürmeyecek mi şehir? Silah, Hakkârili çocuğun gündelik hayatının doğal bir parçası olmaktan çıkmalı. Dağ taş, “bir can dünyaya bedeldir” cümlesini okutmalı.
Taştan topraktan önce, insan varlığına saygıyla var oluyor vatan. Şefkat, merhamet hatta kardeşlik kelimeleri bazı platformlarda tavsadıysa da “saygı” ve “insaf” gibi kelime ve kavramlar yapıcı bir duyarlığı samimiyetle ifade edebilir, henüz.
Barış giysisini ancak yüreği insaflı insanların giyebileceğini dile getiriyor William Blake, Kutsal Görüntü’de. İnsan olmak her zaman farklı çıkış yolları olduğunu ortaya koyarak da geliştirilen bir kazanım değil mi...
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.