Feridun Düzağaç diye bir şarkıcı varmış. Adanalıymış. Ne söyler, nasıl söyler, bilmem.
“Türk’üm demeye korkar hâle geldim, bunu yaşıyorum” demiş.
Niye “Türk’üm” deme ihtiyacı hissediyor, anlayamadım doğrusu. Türkiye’de yaşayan, Adanalı olan, Türkçe şarkı söyleyerek ün kazanan ve adı “Feridun Düzağaç” olan bir adama, dolmuşta giderken yolcular arasından “Abi, sizi dün akşam televizyonda gördük, çok merak ettik, Uruguaylı mısınız” diyenler oluyor mudur acaba?
Bana oluyor çünkü.
Sık sık oluyor.
“Nerelisiniz” diye soranlar oluyor.
“Ne güzel konuşuyorsunuz Türkçeyi, ne zaman öğrendiniz?” diyenler oluyor.
Yunus Nadi Şiir Ödülü’nü kazandığımda “Niye anadilinizde yazmıyorsunuz” diye soran oldu.
Uzattığım Türkiye Cumhuriyeti nüfus cüzdanına bakarak “Türk vatandaşı mısınız” diye soran jandarma bile oldu.
“Türk’üm” diyemeyenler
Şarkıcı Feridun’un içini rahatlatmak isterim.
Korkma. Bu memlekette “Türk’üm” diyen hiç kimsenin başına hiçbir şey gelmemiştir.
Ama “Türk’üm” diyemeyenlerin başına, diyemedikleri için, neler neler gelmiştir.
Hatta pek çoğu, başlarına bir şey gelmesin diye, yalan söyleyip “Türk’üm” demek zorunda kalmıştır.
Pek çoğu, başlarına bir şey gelmesin diye, çocuklarına yalan söyleyip “Türk” olarak büyütmeyi tercih etmiştir.
Korkutucu çok şey olmuştur bu memlekette, çok korkunç şeyler olmuştur, insanın tüylerini diken diken eden şeyler olmuştur. Ama senin korkmana gerek yok. Hiç korkma.
Can korkusu
İlle de korkmakta ısrarlıysan, belki bu korkunu faydalı bir amaç için kullanabilirsin.
Türk olmadığı için Türkçe bilmeyen ve bu nedenle ilkokul birinci sınıfta öğretmeninden dayak yiyen ve niye dayak yediğini bile anlayamayan Türkiye vatandaşı çocukların korkusunu anlamaya çalışabilirsin.
Mahallede arkadaşlarıyla sohbet ederken “Vatandaş Türkçe konuş” diye bağıran yağız Türk delikanlılarının saldırısına uğrayan Türkiye vatandaşı yaşlı teyzelerin korkusunu anlamaya çalışabilirsin.
Türk olmadığı için köy meydanında bok yedirtilen, sonra evi ve köyü yakılan Türkiye vatandaşı yoksul köylülerin korkusunu anlamaya çalışabilirsin.
Bir gecede yanlarına sadece bir bavul kişisel eşya ve 200 lira almalarına izin verilerek hayatta görmedikleri bir memlekete gönderilen İstanbullu ailelerin korkusunu ve çaresizliğini anlamaya çalışabilirsin.
Sokaklarda gözü dönmüş, eli sopalı, yağmacı kalabalıklar dört dönerken, Türk olmadığı için evinde oturup tir tir titreyen Türkiye vatandaşlarının yaşadığı can korkusunu anlamaya çalışabilirsin.
Bulunmaz Hint kumaşı
Sonra da, vaktin kalırsa, insanlığın ve zekân yeterli gelirse, şunu da düşünebilirsin belki. Ettiğin bu anlamsız, akılsız ve beylik lafları Sözcü gazetesi acaba niye bulunmaz Hint kumaşı bulmuş gibi baş sayfaya koyuyor?
Türkiye’de barış olmasın diye amansız bir mücadele veren bir gazete, ettiğin lafları acaba niye bu kadar değerli buluyor?
Ana manşette “Bu ülkeye bir Atatürk daha lazım” dediğinde, aslında “Savaşa devam!” diyen bir gazete seni niye bu kadar beğeniyor?
Seçeneklerin şöyle:
Ya “Atatürk ve savaş”.
Ya da Türk olsun olmasın herkesin korkusuz yaşayacağı bir memleket.
Seç bakalım.
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.