Cezaevindeki Mehmet Ağar'ın dün ziyaretçileri vardı. Cumartesi Anneleri/İnsanları Aydın'a giderken otobüslerindeydik.
Toplu taşıma otobüslerinde adettendir, içeride kaç kişilik oturacak yer var, ayakta en fazla kaç kişi alır, bir köşeye yazılır. Taksim Meydanı’ndan Aydın Yenipazar’a doğru kalkan o iki otobüste 97 kişi de oturuyordu, koridorlar boştu ama o otobüste biz gercekten kaç kişiydik inanın bilmiyorum. Koltuğunda bir kendi olarak oturan yoktu çünkü.
İnönü Stadı’ndaki Fetih kutlamasından çıkanlarla, cumartesi eğlencesine doğru yeni istikamet belirleyenlerin kesiştiği bir yerde, iki tarafın da kafalarını o yana döndürecek bir siyah pankart tutuyorlardı önlerinde: “Ağar kayıplarımız nerede?”
Kimi tek başına, kimi topluca ‘kaybolmuştu’. Kiminin gözaltına alındığı bile ispatlanmış değil, çoğu kağıtlarda diri. Türkiye tarihinin en istikrarlı ve sözü en güçlü sivil itaatsizlik eylemi olan Cumartesi Anneleri, 17 yıl önce İnsan Hakları Derneği cevresinden bir grup kadının fikriyle bir 27 Mayıs günü başlamıştı Galtasaray’da. 80’ler ve 90’lar devletin ‘kaybetme’ konusunda istikrarıyla geçti. defalarca gözaltına alınmalarına, ‘suçlu’ ilan edilmelerine karşın Cumartesi Anneleri de gittikçe Cumartesi İnsanları’na dönüşerek inadındaki istikrardan bir şey kaybetmedi. İşte şimdi tam 17. yıldönümünde bir cezaevi ziyareti yapmaya karar vermişler.
Feribota binebilmek
Faili meçhul cinayetlerin en yoğun olduğu yıllarda emniyet müdürüydü, adalet bakanıydı, içişleri bakanıydı. Öyle ki yakınlarından geriye bizzat Mehmet Ağar imzalı evrakı kalanlar var aralarında, telefonda bizzat oğlunu ona soranlar...
Devlet için 1000 operasyon yaptığını kendisi söylerken, Susurluk Davası kapsamında aldığı ceza hepi topu iki yıl Ağar’ın. İşte sabaha karşı dünyanın en manalı mola yeri Susurluk’tayız, Hasan Ocak’ın annesinin yapıp yolladığı gömbeleri yiyoruz. Seneler içinde herkes biraz akraba; ‘Aydın istikametine giden bir grup yolcu’ şeklinde yükselen anonsa kadar sohbet sürüyor.
Arada gülüşmeler yükselse de, herkesin içindeki civa dibe çökmeye hazır. Misal feribotta nasıl çökmesin? Murat Yıldız’ın annesi Hanife Hanım, nasıl rahat rahat geçsin karşı yakaya? 95’te 20 yaşındaki oğlu gittiği kafede patlayan ilgisiz bir silah yüzünden karakola çağrıldı. Anne elleriyle götürdüğü oğlunu bir daha göremedi. İstanbul’a getirilirken feribottan atlayıp kaçtığını söyleyeceklerdi. Hanife Hanım, feribota nasıl binsin?
Mola verilen benzinlikte ağıt yakıp halay çekerek girildi Yenipazar’a. İzmir’den, çevre illerden gelenlerle koca bir konvoy olmuşuz. Yenipazar için tescilli ‘yavaş şehir’ diyorlar. Yavaş değil donuk şehirdi benim gördüğüm. Şöyle...
Cezaevine çıkan bütün yollar tutulmuş, her köşebaşına polis, jandarma ve hatta zabıta yığılmış. Otobüslerimizin kıvrıldığı sokaklardaysa hayat donuk. Ya boş ya da dondurulmuş bir insan var karşımızda. Gözler bizde... Elinde süpürgesiyle eğilmiş bir kadın, kahvede ince belli bardağı elinde donmuş bir amca, topunu unutan çocuk...
Ağar’ın seçimi
Ağar’ın kendisini bu cezaevinde bulma sürecini en iyi belediye baskanı Yüsran Erden’in şu cümleleri özetliyor: “Ağar’ın ilçemizi seçmesi bizim için büyük bir şans. Sayın Ağar’ın ilçemizi seçerek burada cezasını çekmeye karar vermesi ilçemizi hareketlendirerek ekonomisinin artmasına da neden olacaktır”. Pidede iddialılarmış mesela.
Misafiri için tadilat geçiren mini cezaevine 100 metre kala birer birer iniyorlar. Metin Göktepe’nin ablası Meryem ve “Başına Ağar kadar taş düşsün” diye bağıracak Fadime Göktepe, 13 yaşında işkencede ölen Seyhan Doğan’ın abisi Kadri Doğan, öldürüldükten sonra yakılan Ahmet Kaya’nın kızı Emine Kaya... Halil Alpsoy’un 20 yaşında 6 çocukla dul kalmış eşi Fikriye Alpsoy... Kaybolduktan 58 gün sonra işkence gormuş bedeni Beykoz ormanlarından çıkan Hasan Ocak’ın abisi Ali ve kardeşi Maside Ocak... Böyle iniyorlar sırayla. Eşi Kasım Alpsoy kaybedilirken 1 yaşını doldurmamış bebeğine silah doğrultulan Erdoğan Alpsoy... 81’de altıncı kattan atlayarak intihar ettiği ve vücudundaki yanıklar için de güneş yanığı denen Süleyman Cihan’ın abisi Ahmet Cihan ki 12 Eylül Davası’na müdahilliği dışında aldıkları yeni Adli Tıp raporuyla ilkinde imzası bulunan Mehmet Ağar hakkında yeni bir suç duyurusunda bulunacak kendisi. Hüseyin Toraman’ın mezarı için haykıran annesi Hatice Toraman... Ve başka türlü ağzı yananlar; Gazi Katliamı’nda kızı Zeynep Poyraz’ı kaybeden Cemal Poyraz, bedenlerini yatırdıkları ölüm oruçlarının izleriyle Yenipazar’a gelenler, bir siyasi mesele olarak inatla takip eden gençler... Adlarını sığdıramadıklarım ne olur alınmasın. Biz hepimiz inip yaklaşabildiğimiz kadar yaklaştık cezaevine.
Orada bütün bu insanların toplanması, aynı anda ‘Katil devlet hesap verecek’, ‘Kaybedenler kaybedecek’, ‘Ağar’ın kâbusu olacağız’ diye bağırması, adalet demesi, ses eleri içeriden duyulacak biçimde hesap sorması mühimdir. “Bizim dönemimizde faili meçhul yok” diye övünenlerin zamanında, bir ilçemiz pidesinin şöhretini işte böyle arttırabilmektedir çünkü. Sapla samanı ayırmak başka, samanı bilmek başka.
‘Yavaş şehir’ dönüş yolunda hızlanmış, bayraklı bozkurtlu, küfürlü bakan gruplara bırakmıştı yerini. Gözaltında Kayıplara Karşı Komisyon’un davetiyle toplanan otobüsler, polis gözetiminde ilçeyi terk etti. Yine de bu Cumartesi İnsanları’nın yüzündeki ferahlamayı almaya yetmemişti.
Bu yazıyı dönüş yolunda otobüste yazıyorum ve yine içeride kaç kişi olduğumuzdan emin değilim. Fakat söylentisi geldi, eylem vakti Ağar da yalnız olmayabilirmiş. Ağar ailesinden önce yörede ev tutan Korkut Eken de içeriden dinlemekteymiş.
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.