• BIST 9365.61
  • Altın 2940.718
  • Dolar 34.4659
  • Euro 36.3751
  • İstanbul 9 °C
  • Diyarbakır 13 °C
  • Ankara 14 °C
  • İzmir 20 °C
  • Berlin 3 °C

Benim savaş esiri kardeşlerim

Hayko Bağdat

Erdoğan, Adana gezisinin ikinci gününde Kozan ve Ceyhan ilçelerinde konuştu, ‘Demokrasi Paketi’ni eleştiren muhalefete yüklendi:

Dediler ki Ruhban Okulu niye açılmıyor. Ben de onlara diyorum ki, Ruhban Okulu’nu açmak mesele değil. Peki, şimdi soruyorum; Batı Trakya’da benim 150 bin vatandaşım var. Onların baş müftüsünü sen niye tayin ediyorsun da, oradaki benim soydaşlarıma onu seçme hakkı vermiyorsun? ‘Yapacağız’ dediler, 10 yıldır hâlâ yapacaklar. Atina’da iki tane tarihi camimiz var, yıkılmış. ‘Bu camilerimizi müsaade edin biz yapalım’ dedik. ‘Tamam yapacaksınız’ dediler. Hâlâ müsaade edecekler. (...)

Yetimhaneyi verdik. Şu âna kadar Rumların, Musevilerin, Ermenilerin, 2,5 milyar liralık gayrimenkullerini iade ettik. Biz bunları da yaptık. Niye? Dedik ki bu onların hakkıdır. Bugüne kadar bir yanlışlık oldu. Bu yanlışı da biz düzeltelim. Zira bizim tarihimizde müslümin de gayrimüslimin de hakkını korumak, devletin görevidir. Biz bunu yaptık.

Okuyunca hak vermemek elde değil.

Demek ki Yunanistan denen ceberut ülke oradaki vatandaş/ soydaşlarımızın inanç özgürlüklerine müdahale ediyor, ibadethanelerin üzerinde baskı kuruyor, dinsel ve etnik milliyetçilik üzerinden politika geliştiriyor.

Oysa biz burada “onlar”ın haklarını gözetiyoruz hatta bilmem ne kadarlık gasp edilmiş mallarını da iade ettik.

Peki ama bir şey soracağım:

Onlar kim, biz kimiz?

Yunanistan’da bahsedilen 150.000 nüfus bizim vatandaşımız mı, soydaşımız mı?

Onlar Yunanistan vatandaşı olduğuna göre, dil sürçmesine takılmazsak sanırım onlar bizim soydaşımız.

Peki, bizim ülkedeki “onlar” kim oluyor?

Türkiye Cumhuriyeti’ne vatandaşlık bağı ile bağlı olan, devletin dinsel ve etnik körlüğü ile güvence altında yaşayan eşit, onurlu yurttaşlarımız.

Herkes gibi mecburi askerlik yaptırdığımız, vergi aldığımız, devletin imkânlarından eşit faydalanmak durumunda olan sıradan insanlar.

Peki, bu vatandaşların Ruhban Okulu talebini karşılamak, tarihten kalmış bazı Kemalist diplomatların öne sürdüğü bürokratik maniler sebebiyle mi mümkün olmuyor?

Erdoğan “Ruhban Okulunu açmak mesele değil” dediğine göre hayır.

Anlaşıldı o vakit.

Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olan bazı insanlar, dinsel ve etnik farklılıklarından dolayı bu ülkede savaş esiridir.

Kaderleri bir başka ülkenin bizim soydaşlarımız olan kendi yurttaşlarına reva gördüğü muameleye bağlıdır. O başka ülke diyelim ki faşizan bir yönetim tarafından ele geçirilirse bu ülkede yaşayan “onlar” elimizdeki en büyük kozdur.

Bu ülkenin soydaşları sadece “Türk”tür.

Mesela Rojava’da yaşayan Kürtler bizim soydaşlarımız değildir.

Onlara karşı katliamlarda bulunan “El Nusra” örgütü de bizim “din kardeşimiz”dir.

Dış politikamızda Türk ve Sünni Müslüman kimliğimiz öne çıkar.

İç politikada da bu aynen tezahür eder.

Kısaca bu ülke Türk ve Müslüman’dır ve içimizde yaşayan “onlar” bizlerin merhametine ve dış politik gelişmelere göre muamele görürler.

Haksızlık ettiğimi düşünen var mı?

O zaman savaş esirleri hakkında düzenlenen uluslararası hukuk devreye girsin.

Görüş günlerimiz, havalandırma ve telefon kullanma hakkımız tespit edilsin, haftada iki kez yemeklerimizde et olsun, koğuş aramaları azaltılsın.

Bizler de sınırlarımızı bilelim.

Bu açıkhava cezaevinde sınırları aşınca direkt vuruyorlar, vuranları da kahraman ilan ediyorlar.

Kimseyi beleş yere kahraman etmeyelim.

Elimizden ancak bu gelir.

Kul hakkını da ahrette sorarız artık.

  • Yorumlar 0
  • Facebook Yorumları 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
    ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu yazıya henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın Diğer Yazıları
ÖNE ÇIKANLAR
Tüm Hakları Saklıdır © 2009 İlke Haber | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
Tel : 0532 261 34 89