PKK ve Öcalan bayrağı tutan birkaç Kürt gencinin Kobani sınırında çekilmiş fotoğrafını içeren bir tweet… Facebook hesabımın açılış sayfası… Geçen ay Brüksel’de birlikte bir konferansa katıldığımız PYD lideri Salih Müslim’in bir fotoğrafı… diken.com.tr için yazdığım yazılardan bazı bölümler…
Terörle mücadele polisinin benim hakkımda hazırladığı dosyayı 15 yaşında bir çocuk da yarım saatte derleyip toplayabilirdi: Yazdıklarımdan, tweet’lediklerimden, Facebook sayfama koyduklarımdan rastgele çıkış al, birbirine zımbala… Al sana dosya.
Sarsıcı bir deneyimdi
Terörle mücadele şubesinden sekiz dokuz kişilik bir ekibin kapıma güm güm vurması, evimi araması ve beni saatlerce alıkoyması gerçekten de sarsıcı bir deneyimdi. Önce dumura uğradım, sonra berbat hissettim ve nihayet küplere bindim.
Evimin basılması ve alıkonulmam hiç kuşku yok ki basın özgürlüğüne açık bir saldırı. Ne kadar kınansa az.
Ne var ki her ne kadar sarsıcıysa da dengemi yitirmiş değilim. Mesleğimi bilinçli biçimde ve titizlikle yapıyorum ve gazetecilik standartlarından şaşmadığımı gayet iyi biliyorum.
Aynaya bakıp kendimden utanmadığım sürece sorun yok. Terörle mücadele polisi kendime güvenimi sarsacak değil…
Kusura bakmayın ama…
Çalışma tarzımı değiştirecek halim de yok. Bazı arkadaşlarım bu yönde öğütler vermedi değil. Biri, “Acaba daha mı dikkatli yazsan?’’ diye yokladı beni. Bir diğeri, “Bundan sonra o kadar keskin tweet’ler atma” diye uyardı.
Kusura bakmayın ama aklımdan bile geçirmem. Savcının talimatlarından, terörle mücadele polisinin ziyaretlerinden sakınacağım diye tarzımı mı değiştireceğim? Tweet’lerimden hangisini beğenecekler, hangisini beğenmeyecekler acaba diye mi düşüneceğim?
Sorun keyfilik
Ellerinde bayrak tutan PKK’lı gençlerin fotoğrafı dosyama girdi; peki HDP kongresindeki Öcalan afişinin fotoğrafı da girer mi mesela? Kim bilir? Tıpkı Kürtlerin de bir PKK bayrağının devletçe ne zaman hoş görüleceğini, ne zaman gazlanmalarına yol açacağını bilememesi gibi.
Keyifleri nasıl isterse öyle hareket ediyorlar… Zaten beni mağdur eden da bu ülkenin terörizm kanunlarının temel sorunu bu keyfilik… Kendimi bu keyfiliğe göre mi ayarlayacağım yani?
Bunun tek yolu, gazeteciliği hepten bırakmak. Öyle bir seçenek söz konusu değil benim için. Gazeteciliği seviyorum, benim hayatım bu, beni ben yapan şey gazetecilik.
Sık sık düşünürüm mesleğimi nasıl icraat ettiğim üzerine. Makale yazarken fikirlerimi saklamam, ama haber yazarken verilere sadık kalırım, dengeli ve adil yazarım.
Kesinlikle katılmıyorum. Ben konuma hakimim; Kürt sorununa Diyarbakır’dan bakan tek yabancı gazeteciyim. Bu konuda ben fikir belirtmeyeceğim de kim belirtecek? Makale yazmaya bayılıyorum. Ve bırakmayı bir an için bile olsun aklımdan geçirmedim.
Asıl zorda olan Türk ve Kürt gazeteciler
Hayır, korkmuyorum. Devlet beni susturamaz, hapse atsalar ya da sınırdışı etseler bile… Gücüm ve kararlılığım yerinde. Şanslıyım da üstelik. Kulağa tuhaf gelebilir ama öyleyim. Hollanda dışişleri bakanı benim için hemen devreye girdi ve gerekirse dönüp sığınabileceğim bir ülkem var….
Ama Türk ve Kürt gazetecilerin böyle bir lüksü yok. Haklarının desteklenmediği, tam tersine kovulmak, kovuşturmaya tabi tutulmak ve hapse atımak suretiyle ihlal edildiği bir ülkede yaşamak zorundalar.
Umarım, uluslararası ilgi de çeken davam, onların davalarına ilgi gösterilmesine de vesile olur. Çünkü onlarınki çok ama çok daha önemli. (Diken)
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.