Türkiye’de Kürt sorununa ilişkin tartışmalar genişleyerek yayılıyor.
Eskisinden farklı olarak kullanılan kavramlarda bir değişim, bir zenginlik de gözleniyor. Geçmişin militarist ve şiddet içeren kavramları gün geçtikçe azalıyor.
Buna karşın hükümetin oluşan tartışma ortamını yönlendirmeye; Kürtlerin temel taleplerini gündemden düşürmeye çalıştığı da gözleniyor.
Hükümet halkların ürettiği barış enerjisi ve demokratikleşme beklentisini sorunu çözmek için değil, PKK’yi baskılamak amacıyla kullanıyor.
Hakkını yememek lazım bunu da ustaca yapıyor. AKP yakın zamana kadar ateşkes peşinde koşuyor; bunun için İmralı’dan Kandil’e, Brüksel‘den Hewlêr’e çalmadık kapı bırakmıyordu.
Bu sağlandı ama şimdi bunun kıymetini bileceği, kalıcılaşması için gerekenleri yapacağı yerde ağırlığı PKK’nin geri çekilmesine veriyor. Tartışma sürecini bunun için yönlendiriyor.
Elbette bu da bir mücadeler biçimidir ve elbette AKP Hükümeti açısından yanlış da değildir. Kaldı ki hükümetin peşinden koştuğu bu talepleri sonuç olarak PKK de kabul etmiştir. PKK siyasi mücadeleyi prensip olarak kabul ettiğine göre gereğini de yerine getirecektir.
AKP acele ediyor; Türkiye seçim sath-ı mailine girmeden bazı şeyleri elde etmek istiyor ve bu anlaşılıdır ancak, önemli olan onu siyasi hesapları değil, bizim kendi meselemiz, kendi hedeflerimizdir.
Bizim hedefimiz yeni dönemde daha fazla ertelenmeden ve ötelenmeden özgürlüğe susamış Kürt halkının vazgeçilemez ve devredilemez temel taleplerinin demokrasi içinde karşılanmasıdır. Aksi durumda ateşkesin de, geri çekilmenin de bir anlamanın kalmayacağını, herşeyin ‘sil baştan‘ olacağı iyi biliniyor. Bunu da herkesten çok BDP’nin iyi bilmesi gerekiyor.
Dolayısıyla BDP’nin de artık sorunun çözümüne eğilmesi, Kürtlerin temel taleplerini gündemleştirmesi ve bunun için etkisel bir siyaset izlemesi gerekiyor.
Ne var ki BDP Kürtlerin temel talepleri etrafında gündem yaratamıyor. Yaratamadığı gibi de AKP’nin yarattığı gündemin peşinden sürükleniyor. Bunun çok ciddi bir zaaf ve halk için bir dezavantaj olduğunu söylemem gerekiyor.
BDP’nin işi, AKP’nin PKK’nin ne yapması gerektiğiyle ilgili yarattığı maksatlı gündemin peşinden sürüklenmek değil, devletin temel yapısının ve ideolojisinin değişip değişmeyeceğini sorgulamak, bunu tartışmak ve gündemleştirmektir.
Zira, Türk devletinin mevcut yapısı ve ideolojisi devam ettiği sürece hiçbir şey değişmeyecektir. İnkarcı ve imhacı sistem birkaç fırça darbesiyle kendini yeniden üretecektir. Silahlar susmuş olmasına rağmen Kürt sorunu çözülmeyecek, Türkiye demokratikleşmeyecektir.
Dolayısıyla her şeyden önce devletin yapısında; idari, mali, askeri sisteminde yapısal değişimlerin olması mecburidir.
Bu anlamda halkların demokratik iradesine saygı gösteren, özyönetime cevaz veren, çoğulculuğa yönelen ademi merkeziyetçi demokratik yeni bir siyasal sistem gereklidir.
Bu hayati bir meseledir ve ağırlık buraya verilmelidir. Aksi halde bir süreç daha heba edilecek ve halklarımız eskisinden çok daha kanlı ve karanlık bir süreçle karşı karşıya gelecektir.
Bütün bunlar anayasal çözümü içermektedir ve henüz erkendir diyenler olabilir ama, bence geç kalınmış, kalınıyor. AKP’nin 'hassasiyet‘ baskısından olsa gerek, BDP bu konuda üzerine düşeni hakkıyla yapamıyor.
Sorun silahlı zeminden siyasal zemine çekiliyor; silahlar susuyor ve halkımız da bu sürece destek veriyor. Halk savaş bitsin diyor ama, karşılığında da sorun çözülsün istiyor.
Kürt halkı askeri ve siyasi operasyonların durması, zindanların boşalması, Kürt siyasetinin özgürce siyaset yapması, özerkliğinin ve anadilde eğitimin sağlanması, Roboskî ve Paris katliamlarının aydınlatılması, sosyo- ekonomik yaraların sarılması, Kürdistan‘a ekonomik kaynakların aktarılması gibi bir dizi şey istiyor.
Kürt halkı savaşın sona ermesinin yaratacağı olumlu değişimleri görmek, rahat bir nefes almak istiyor.
Elbette bunu sağlayacak olan BDP’dir. Ve bunlar sürecin hayati meseleleridir. BDP’nin buralardan AKP’nin üzerine gitmesi, bunları tartışması, gündemleştirmesi gerekmektedir.
AKP’ye kalsa o yine ipe un serebilir; yeni bir oyun, yeni bir oyalama taktiği güdebilir.
Bu onun bileceği bir iştir; onun meselesidir.
PKK, AKP’nin takkiye siyaseti konusunda deneyimlidir; kendi önlemlerini alacak ve elbette her gelişmeye uygun yanıt verecektir.
Fakat mesele bu değildir. Mesele BDP’nin sürece hak ettiği ölçüde yanıt vermemesi, AKP’nin peşinden sürekleniyor gibi bir izlenim vermesidir.
Oysa BDP sürecin temel aktörüdür ve onun tarihsel sorumluluğu Kürtlerin temel talepleri etrafında yaratıcı bir siyaset izlemek; alternatif çözümler üretmek ve bunun anayasal çözümünü gerçekleştirmektir.
Evet, henüz sürecin başındayız ancak, henüz vakit varken ve yol yakınken; mesafeler daha büyümemişken, BDP omuzlarındaki tarihsel bu sorumluluğunun bilinciyle hareket etmelidir.
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.