Barış sürecinin kendi dinamiği sürecin yönünü de şimdilik tayin eder durumda. Bu süreç AKP ve Öcalan arasında nasıl haritalandı tam olarak bilmiyoruz ama dün AKP’nin “Âkil İnsanlar Heyeti”ni kurması yanında Meclis’te bir “Hakikatleri Araştırma Komisyonu” kuracağını açıklaması da bu dinamiğin, görüşmelerin daha önce basına yansıdığı biçimiyle yoluna devam ettiğini gösteriyor.
Bu gelişmeler iyi gelişmeler. En azından sürecin önü açıldıkça barış dinamiğinin gücü de artıyor. Çok olağandışı bir müdahale olmadıkça sürecin daha da olumlu yerlere doğru gideceği açık.
Ama kabul etmek gerekir ki bu yolu açan, Erdoğan’ın cesur davranışıysa, bu sürecin yola dizilmeye başlamasının nedeni de büyük ölçüde Öcalan’ın basiretli davranışıdır. Eğer Öcalan bu basireti göstermeseydi böyle bir sürecin başlaması da mümkün olmayacaktı.
Bir başka deyişle eğer Erdoğan’ın siyaseti “büyük siyaset”se, Öcalan’ın siyasetinin de Erdoğan’ınkinin altında kalmayan “büyük bir siyaset” olduğu açık bir gerçek.
Süreçteki pürüzler
Evet, bazı talepler doğrudan konuşulmamış olabilir, bazıları üzerinde tam mutabakat da sağlanmamış olabilir ama bu eksiklikler yüzünden süreci başlatmamak bu eksikliklerden çok daha büyük bir eksiklik yaratır ki bu da barışın bizatihi kendisidir.
Ve tabii bu süreçte bazı şeylere de belki takılmamak gerekir. Örneğin Başbakan Erdoğan’ın kullandığı dil ve üslup bunlardan biri. Dün Oya Baydar bu konuya değinmişti köşesinde ve haklı bir serzenişte bulunmuştu. Ama doğrusu ben bu dilin Başbakan’ın bizzat kendi dili olduğunu ve bu nedenle değiştirmesini beklemenin de gerçekçi olmadığını düşünüyorum.
O zaman konu etmenin de pek bir yararı yok gibi geliyor bana. Bu dile rağmen bu adımı atmış olmasından giderek bu sürecin nasıl daha etkili ve başarılı olabileceği üzerine konuşmak belki de en doğrusu. Yani belki de “siyaset” bugün bizden böyle bir şey bekliyor.
Ama bu duruş Kürtlerin aşağılanması boyutuna da gelmemeli tabii ki. Zaten yıllarca ötekileştirilip mağdur edilmiş Kürtler bu “barış süreci” dediğimiz süreçte de kendilerini mağdur hissetmeye devam edeceklerse bu barışın nasıl tesis edileceği de bir soru hâline gelir.
Âkil İnsanlar
O zaman bu “âkil insanlar” listesine de, örgütleniş biçimine de pek takılmamak gerekir. Ya da böyle bir listenin hazırlanışında Kürtlerin görüşlerine yer verilmemiş olmasına, ya da bu heyetin böyle “hükümet-işi” bir formatta oluşmasına, takılmamak gerekir. Çünkü içlerinde İslami kesime empatiyle bakmayı başarıp, aynı empatiyi Kürtlere bir türlü gösterememiş liberal bazı kişileri içerse de böyle bir heyetin yararlı işler yapması da mümkün. Mümkün çünkü kuruluş amacı olduğu kadar içlerinde samimi kişilerin varlığını bilmek bence yeterlidir.
Tıpkı bunun gibi gerillaların çekilme sürecinin yasal bir zemine kavuşturulması konusunu da fazla abartmamak gerekir. Evet, AKP hükümetinin çeşitli nedenlerin yanısıra Kürtleri “tanımak” algısını yaratmak istemediği için parlamentoyu işin içine katmak istemediği söylenebilir ama Meclis’te bir “hakikatler komisyonu” kurmak istediğini açıklamış olmasının da bu yönde atılmış önemli bir adım olduğunu kabul etmek gerekir. O nedenle buna da pek takılmamak gerekir.
Yanlış anlaşılmasın hiçbir şeye takılmayalım demiyorum. Demek istediğim bugünün barış siyaseti barışın önünü tıkayan her türlü çer çöpün kaldırılması siyasetidir. Ama bunun bir hamleyle yapılacağını düşünmek kadar arzuladığımız her şeyin bu sürecin içinde olacağını beklemek de doğru değildir. Çünkü belki de asıl siyaset, barış siyasetinin değiştireceği geleceğin Türkiye’sinde yapılacak siyasettir. Bugünün siyaseti ise ancak bu kadardır.
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.