AKP’nin ve Genel Başkanı’nın bu kasetli, tapeli kavgadan bu kadar rahat çıkacağı beklenmiyordu. Ama çıktı. Yıllardır, böylesine “hile iddiası”na yol açan seçim yaşamamıştık. Hâlâ kavgası sürüyor. Erdoğan ve partisi seçime giden yolda o derece pervasız davrandılar ki, gerçekten hile yapılmış olsun ya da olmasın, insanların zihnine bu şüpheyi soktular.
Sonuçta AKP bu seçimi kazandı. CHP de bu seçimi kaybetti. Bunların uzun boylu tartışma götürür yanı yok. Katılımın bayağı yüksek olması da sonucun kesinliğini pekiştiriyor. Demek ki “ahali” Erdoğan’dan ve AKP icraatından memnun. Twitter’ın kapatılmasını ve dış dünyadan buna gelecek tepkileri, Erdoğan gibi, “ahali” de iplemiyor. Yolsuzluk iddialarını da ciddiye almıyor. Durum bu.
AKP’ye oyunu veren yüzde 43 böyle bir ruh hali içinde, ama oy vermeyen yüzde 57 çok farklı bir düşünce yapısına mı sahip? Pek sanmıyorum.
Seçimin ertesi günü yazdığım yazıya, sonucun istediğim sonuç olmadığını, ama beklediğim sonuç olduğunu söyleyerek başlamıştım. Yukarıda saydığım şeyleri ciddiye alan, ipleyenler arasındayım. Tayyip Erdoğan’ın Gezi’de başlayan yeni tutumunun bütün toplum için zararlı ve sakıncalı olduğunu görüyorum. İktidarını sürdürmek için daha da sakıncalı olacak eylemlerden sakınmayacağına dair önsezim var. Onun için de iktidarının bir an önce sona ermesini istiyorum --bunun hiç kolay olmadığını bilerek.
Kolay değil, bir de biçim sorunu var. Sona erecekse bu demokrasi içinde varılan bir sonuç olmalı. Erdoğan’ın otoriter özlemleri toplum için sakıncalı ama demokratik olmayan girişimler onun özlemlerinden çok daha sakıncalı.
Seçim sonrasında çıkan sayılara baktığımda, demokratik bir değişim imkânının geçerli olduğu sonucuna varıyorum. Bu günler içinde bunlar söylendi ama kısaca tekrar edeyim. Genç nüfusu kalabalık Türkiye toplumunda 2011’den bu yana yaklaşık iki milyon insan oy kullanma yaşına gelmiş. AKP’nin bu yeni seçmenlerden çok fazla oy alamadığı görülüyor.
2011 sonuçlarıyla karşılaştırdığımızda CHP’de çok küçük bir artış, MHP’de ise bayağı anlamlı bir artış olduğu görülüyor. AKP’de ise gerileme var. Şaka değil, iki milyon kadar azalma var, iki rakam arasında.
AKP şüpheye yer bırakmayacak şekilde seçimi kazandı, ama bu azalmaya bakınca, “kazanma” kelimesinin dikkatli kullanılması gerektiği de ortaya çıkıyor. Girdiği ilk seçimden (2002) birinci parti olarak çıkan ve tek başına iktidar olan AKP, bu döneminde izlediği politikalarla oy oranını sürekli artırdı ve 2011’de kendi rekorunu kırdı. Bundan sonra Tayyip Erdoğan’ın dilini, üslûbunu ve politikalarını değiştirdiğini gördük. 2002-2011 döneminde AKP’yi desteklemiş olanlarımız da, bu değişiklik karşısında demokrasi safında muhalefet etmeye karar verdik. Ama mutlak rakamlardaki bu oynama, bunun üç beş köşe yazarının kendi pozisyonuna ilişkin kararı olmaktan ibaret bir şey olmadığını gösteriyor sanırım. 2011’de Erdoğan’a ve partisine oy vermiş iki milyon insan bu seçimde aynı şeyi yapmaktan vazgeçmişse, bu, önemli bir gelişmedir. Balkondan bağırmaya devam eden Erdoğan bu gelişmeyi değerlendirir mi, değerlendirirse nasıl değerlendirir, bilemem. Görünen, Erdoğan’ın 2011 sonrasında benimsediği genel tutumdan vazgeçmeyeceği izlenimini veriyor. Zaten şu üç yıl içinde yaptığı ve söylediği şeylerden sonra, başka bir davranış kalıbına geçmesi inandırıcı olamaz.
Gezi’den beri toplum gergin. Gerilim dozu yüksek. Yakın vadede bunun değişeceğini sanmıyorum. Bir değişiklik olacaksa gerilimin daha da yükselmesi yönünde olacaktır. Her şeye rağmen, demokrasinin önü kapalı değil. Asıl dik yokuş, Tayyip Erdoğan’ın ve onun temsil ettiği kavgacı zihniyetin önünde yükseliyor.
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.