Eskiden bayramlar güzeldi.
Çünkü ben çocuktum.
Hiçbir şeyin farkında değildim, zaten umurumda da değildi, büyüklerin elini öptüğümüzde verilen kırmızı keselerin içinden çıkacak liraların kaç tane olacağı dünya savaşının çıkmasından çok daha önemliydi benim için.
Dut ağacının dibinde oturur paralarımı sayardım.
Verilecek çok ciddi ekonomi kararlarım olurdu, o paralarla kaç misket almalıyım, kaç çikolata, köşkün önünden akşamüstü fırından yeni çıkmış kekler, açmalar, çörekler, halkalar, bezeler satarak geçecek atlı arabalı “pastaneden” kaç açma, kaç çörek alabilirim, resimli romanlara kaç para ayırmalıyım, bu parayla bir futbol topu alabilir miyim...
Zor ama zevkli kararlardı.
O zamandan bu zamana hayat çok değişti ama bayramlar eskisi kadar güzel değil.
Çünkü ben büyüdüm.
Büyümekle kalmadım bir de yaşlandım.
Şimdi her şeyin farkındayım.
Bir de bayramda yazı yazıyorum.
Yandık yani...
Her şeyin farkında olan bir adamın bu ülkede bayramda yazı yazması, bir cenaze törenine palyaço kıyafetiyle katılmak gibi bir şey.
Yazı yazmasan, dertlere kapılarını kapatır, “zihnine bir bayram tatili” yaptırırsın, “bayram bitince düşünürüz” dersin ama yazı yazarken bunu söyleyemiyorsun.
Hele üstüne üstlük bir de gazete yönetiminde çalışıyorsan ve haberler başından aşağıya boca ediliyorsa, bayramın sevinciyle hayatın gerçekleri arasında eziliyorsun.
Ne gaz bombasıyla göğsünden vurulan BDP’liyi unutmaya hakkın var, ne bunu anlatıp birkaç günlüğüne gerçeklerden kaçmaya çalışan insanların bayramını karartmaya.
Ne yazarsan yaz, vicdansızlıkla bunaltıcılık arasında gezineceksin.
TSK açıklama yapıyor, 160 PKK’lı ölmüş.
“160 PKK’lı”, resmî açıklamalara göre “160 terörist”.
160 genç insan demek bu.
Onların aileleri nasıl bayram yapacak?
Mayınla öldürülen askerlerin aileleri bayramı nasıl kutlayacak?
Anlamını tümden yitirmiş bir savaşta ölen genç Türk ve Kürt çocukları; ölümlerine mi yanarsın, ölmemeleri mümkünken ölmelerine mi?
Trafik kazaları başka bir fasıl, tatil başladığından bu yana 52 insanı kaybetmişiz yollarda.
Neyse ki iyi şeyler de var.
Gayrımüslimlerin inanılmaz bir zorbalıkla el koyduğumuz mallarını iade ediyoruz.
“Kırk haramiler” rolünden sıyrılıyoruz demektir.
Hükümet burada bir alkışı hak ediyor.
Genelkurmay, internet sitesindeki “darbe muhtırasını” kaldırmış.
Normalleşiyorlar demek ki...
Bunun gerçekleşmesinde büyük payı olan hükümete bir alkış da bunun için.
Ama aynı hükümetin yönetiminde Deniz Feneri savcıları aniden başka görevlere atanıyor.
Fevkalade kuşkulu bir iş, savcılar neden görevlerinden alındı?
Deniz Feneri sanıkları hükümetle aynı “düşünce” frekansında olduğundan mı?
Bu, dürüstçe bir karar mı?
Yargı vesayeti bu kez kisvesini değiştirerek mi devam ediyor?
Hükümetten bu konuda ses çıkmıyor ama “muhafazakârlar” da olanlardan rahatsız, adaletsizliği kabul ettirmek o kadar kolay olmayacak, bunu hükümet de görecek.
Tamam, tamam, bugün bayram...
Bayramın ilk günü yenilecek aile yemeklerinde neler konuşulacak acaba?
Erkekler sıkıcıdır, ya bu benim yazdıklarıma benzer şeyler konuşacaklar ya da Fenerbahçe meselesini tartışacaklar.
Kadınlar usulca kaçacaktır onların yanından.
Sabahleyin, iki üç yaşlarında, şapkasını kafasına ters giymiş, koştuğunda bir türlü duramayan bir oğlancık gördüm, bir direğin tepesinde bağıran kargaya bakıyordu şaşkınlıkla.
Büyüyecek, yaşlanacak, bir sabah küçük bir oğlancık görecek, “büyüyecek, yaşlanacak” diye düşünecek, aynı çember dönüp duracak.
Onun çocukluk hatıraları benimkinden farklı olacak, kırmızı keseleri, atlı arabasıyla gezen “pastaneyi”, dut ağacını bilmeyecek.
Kargayı hatırlayacak belki.
Bayramlarda kadınlara daha eğlenceli konular anlatacak.
“Ben çocukken” diyecek, “bayramlar güzeldi, ben çocuktum çünkü.”
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.