• BIST 9549.89
  • Altın 3005.985
  • Dolar 34.5383
  • Euro 35.9979
  • İstanbul 3 °C
  • Diyarbakır 9 °C
  • Ankara 1 °C
  • İzmir 7 °C
  • Berlin 3 °C

‘Batılılaşma/ Modernleşme’ (2)

Murat Belge

“Batılılaşma/ Modernleşme” kelimeleriyle anlattığımız girişim üstüne yazmaya başlamıştım. Gene bu tema üzerine konuşmaya devam edeyim. Pazar günü çıkan yazıda bunların sonuçta aynı şey olduğunu söylemiştim ama bunun bu kadar basit bir konu olmadığını biliyorum.

“Modernleşme” dediğimiz olay, son analizde “Sanayi Devrimi”ne bağlanır. Bunun kazandırdığı büyük teknolojik avantajla Batı dünyaya egemen olmuştur. Öyle olunca da geri kalan dünya “batılılaşma”yı bir zorunluluk olarak görmeye başlamıştır.

Ama, “Sanayi Devrimi neyin ürünüdür” diye sorabilirsiniz. Ona da verilecek kestirme ve genel cevap, “Bilimlerin gelişmesi” olabilir. Peki, niçin bilimler Batı’da gelişiyor da, başka yerlerde böyle bir şey görülmüyor? “Rönesans orada oldu da ondan” diyebilirsiniz.

Yani, işin temeline inmeye çalışmak, Batı’nın tarihinin derinliklerine inmekle eşanlamlıdır. Böyle olduğu için, “batılılaşma” ile “modernleşme”ye aynı anlama geldiğini söyleyebiliyoruz.

Gelgelelim, şimdi “modernleşme” denen, iyi kötü tanımlanabilir bir şey var ortada. Batı’nın tarihini yaşamadan bu türden bir “modernleşme”ye uzananların, başarılı olarak kabul ettiğimiz bazı örnekleri de var. Bunların başında muhtemelen Japonya geliyor. Ama sonuç olarak, modernleşmeyi olmazsa olmaz bir sorunluluk olarak görmeyen yok gibi bir şey. Yani herkes kendi durduğu yerde, kendi koşulları ve imkânları çerçevesinde modernleşmeye çalışıyor. Bu demektir ki dünyada kaç ülke varsa modernleşme girişiminin de o kadar örneği var; kimi başarılı, kimi değil, ama çaba ortak.

Bu gözle bakmaya başlayınca, ben de, arada bir fark olduğunu, bu farkın önemli de olabileceğini düşünüyorum.

Batı kendisi de “modern”leşirken değişti. Birçok bakımdan modernleşmeyi Batı ile özdeşlemek kolaydır; çünkü bir iç içe geçme durumu var. Ama modernleşmeyi Batı ile sınırlamak mümkün değil, doğru da değil.

“Herkesin bir modernleşme tarzı var,” diyorsak, Batı’nın da tarzı bu bildiğimiz, Batı’nın tarihini incelediğimizde gördüğümüz tarzı oldu. Batı, Batı olarak modernleşti. Ama zaten bu tarihin içinde “modernleşme”nin, ekonomik ve siyasî gelişmenin farklı modellerini de gördük. Örneğin faşizm, nazizm de modernleşmenin ürünleriydi. Doğuda uygulandığı şekliyle komünizm, batıda aldığı şekliyle sosyal-demokrasi de bu modeller arasında.

Öte yandan batılılaşmadan modernleşme kavramını da fazla abartmamak gerekir. Az önce Japonya’ya değindim. Çok kişi, hele Türkiye’de çok kişi, Japonya’nın manevi değerlerinden vazgeçmeden Batı’nın maddî ilerlemesinden yararlandığına inanır. Bu pek doğru değildir. Başka ülkeler için de durum aynıdır. Sonuç olarak bu, belirli bir toplum tipine doğru evrilmek demek. Evrildiğimiz o toplum da, her toplum gibi, belirleyici. Dolayısıyla maddî düzeyde “modern”leşip manevî düzeyde “geleneksel” kalmak zaten pek mümkün değil. Tabii yukarıdan aşağıya korunan, yaşatılan geleneksel davranış kalıpları vb. olabilir. Bunlar, toplumun seçkinlerine, modern aşamada de yararlı göründüğü ölçüde korunur ve yaşatır. Japonya’da olan büyük ölçüde buydu.

“Her yiğidin yoğurt yeyişi farklıdır” gibi bir noktaya geldiğimizde, göreceliği mutlaklaştırmış oluyor muyuz? Bunun cevabı, bir dereceye kadar, “modernlik”ten ne anladığımıza bağlı. “Bir dereceye kadar”, çünkü bu “ne anladığımız” konusu çok da keyfî olamaz. Sanıyorum modernleşmenin “olmazsa olmaz” bazı koşulları ve ilkeleri vardır. Bunu da, sonraki yazıda tartışalım.

  • Yorumlar 0
  • Facebook Yorumları 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
    ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu yazıya henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın Diğer Yazıları
ÖNE ÇIKANLAR
Tüm Hakları Saklıdır © 2009 İlke Haber | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
Tel : 0532 261 34 89