• BIST 9549.89
  • Altın 3005.805
  • Dolar 34.5348
  • Euro 36.0249
  • İstanbul 17 °C
  • Diyarbakır 10 °C
  • Ankara 10 °C
  • İzmir 19 °C
  • Berlin 1 °C

Basının tutkusu ya da siyaset yerine istihbarat...

Ali Bayramoğlu

Şu sorular bana önemli geliyor:

Her geçen gün "güvenlik" algılı bir toplum haline mi geliyoruz? Zihinlerde siyasi düşünce yerini istihbarı bilmecelere, siyasi analiz yerini güvenlikçi kurgulara mı bırakıyor? Siyasi hayatımızla ilgili gelişmeleri istihbaratçı gibi ele alan, komplo teorilerine uyarlayan bir bakışa mı kurban ediyoruz?

Siyasi alanı yansıtan, yansıttığı oranda yeniden kurulmasında rol oynayan ve siyasi algıyı şekillendiren bir sektörün, "basın"ın ahvaline bakacak olursak, denebilir ki, bir bakıma "evet", bu hatta ilerliyoruz.

Görünen "semptom"dan başlayalım:

Görsel ve yazılı basın, arınma süreçleri, güç kavgaları, kanaat savaşları çerçevesinde, son dönemde artan oranda, "belge bulma, ifşa etme, derinden bilgi arama ve verme tutkusu"yla kuşatıldı.

Dahası adım adım bu tutkuya esir oldu...

Şüphe yok, "belge" gazeteciliğin asli malzemesidir.

Ve "belgeler"in 2007'den bu yana siyasi hayatımızda oynadığı hayati rol ortadadır...

Nokta Dergisi'nde yayınlanan Özden Örnek Günlükleri, andıçlar, Taraf Gazetesi'nde ortaya konan benzer belgeler, askeri darbe planları, gayrimeşru askeri eylem hazırlıkları, canlara mal olan istihbarat zaafları...

Bu yayınları takip eden adli süreçler, siyasi ve toplumsal meşruiyet soruları, arınma ve tasfiye hamleleri hepsi çok önemli...

Ancak her şeyin bir aşımı oluyor ve her şey bir denetim gerektiriyor...

Geldiğimiz nokta itibariyle şunu görmekte yarar var:

Basına akan, gelen, getirilen, verilen, bulunan ya da elde edilen bu belgeler, kendilerini aşan bir "doku" oluşturmaya başladılar. Buna uygun yazarlar ve muhabirler kitleleri, buna uygun haber ve yorum dili, hatta haber hiyerarşisi, bir tarz üretmeye yüz tuttular. Kapılar açtılar: Gazetecilik yapma amacı taşımayan, haber ve yorumu başka bağlantılar içinde, farklı amaçlarla kullanan isimlere ön cephelerde yer vermeye başladılar. İlkeleri dışlayan, kişilik katli, zaman zaman linç talepleri üzerinden "Robespiyerci bir infaz dili"ni meşru hale getirmeye yöneldiler...

Değil mi ki, bugün en ciddi gazeteler bile gün geliyor tam "istihbarat bülteni" görüntüsüne bürünebiliyor, "imha ve infazlara açık alanlar" oluşturabiliyor.

Türkiye otoriterleşme dönemlerinde, 28 Şubat'ta örneğin, böyle durumlar yaşamıştır, ancak demokratik arınma iddiası olan bir dönemde bu tür bir "itici güç"le yeni karşılaşıyoruz.

Böyleyse eğer, kabul etmek gerekir ki, değişim sürecinde "basın" yeni "etik sorunlar" üretmeye başlamıştır...

Belgelerin ve belgecilerin denetimden kaçan yollar bulmaları ve karanlık alanlar oluşturmaları bu tür sorunların önde geleni olarak karşımızda duruyor.

Ve en vahimi, "kamuoyun siyaset algısı genel olarak bu etik sorunların öbeğinde ürüyor, şekilleniyor ve öz olarak güvenlikçi olmaya yüz tutuyor".

"Güvenlikçi bakış", o bakışa sahip olanların niyeti demokrasi bile olsa sanmayın ki, demokratiktir... Güvenlikçi bakış toplumsalı "aşırı dozlu, dar siyasi alan"a hapseder, kamusal hayatın normalleşmesini engeller...

Bu bakış hayatı, kimlikleri, insanları, kurgularla, tezgahlarla, damgalarla ele alan, azgın bir faydacılığı, anlayan değil açıklayan sistemleri, sınırı belli topluluklar içinde yaşayarak taraf olmayı bir "değer" haline getirir...

Sık söylüyoruz değişim süreçleri, "eskiyi yıkan", ama aynı zamanda "yeniyi kuran" süreçlerdir.

Kurma ayağında yaşanan her eksiklik, "yıkım"ı kendisini besleyen ve sürekli hale getiren her değişim dalgası "meşruiyet" sorunları üretir.

Bunlar dünün statükosuna sarılan, yeni girdilerden korkan kesimlerin sandığı gibi, değişimin asli ve önemli yönünü ortadan kaldırmaz bunlar. Ancak, orta vadede hastalık üretmeye başlarlar, yok etmek istedikleri hastalıklı yapılara benzerler.

Sorun aslında basının da içine hapsolduğu genel bir sorundur...

Değişim süreçlerinde "yeni" kurum ve değerleri oluşturmayı engelleyen çarklar, özellikle "eksik demokrasi" ve "siyasetsizlik" halleri, o süreçleri güvenlik mantığına, belgelerine, birimlerine teslim eder, onları değerli kılar.

Bugün Türkiye'nin düştüğü tuzak budur...

Basın, açık toplum yolunu, yeni etik sorunların üzerine giderek, "eksik demokrasi" ve "siyasetsizlik" hallerini giderecek dil üreterek bulmalıdır.

  • Yorumlar 0
  • Facebook Yorumları 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
    ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu yazıya henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın Diğer Yazıları
ÖNE ÇIKANLAR
Tüm Hakları Saklıdır © 2009 İlke Haber | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
Tel : 0532 261 34 89