"AK Parti ve Gülen Hareketi'ni Bitirme Planı"yla ilgili son haberler doğruysa, bu iş, Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ'u da illa ki içine alacak kadar büyüyor. Başbuğ, "Böyle bir planın hazırlandığından haberim yoktu" diyebilir belki; ama belgeyle ilgili soruşturma açılması üzerine Genelkurmay'ın ilgili birimindeki bütün bilgisayarların silindiği ve 40 torba dolusu evrakın yakıldığı iddiası doğru çıkarsa "Bundan da haberim yoktu" diyemez. Derse, karargâhına zerre kadar hakim olmadığın itiraf etmiş olur.
Düşünsenize: Delilleri imha operasyonunda birçok subay ve 6 er yer alıyor, ama bunların hiçbiri Genelkurmay Başkanı'na sadık değil… Genelkurmay Başkanı'nın, belgeleri emanet edebileceği bir tek güvenilir adamı bile yok… Herkesin gözünün üzerinde olduğu Harekât Başkanlığı 3. Destek Şube Müdürlüğü'nde saatlerce ve bekli de günlerce süren bir 'temizlik' operasyonu Genelkurmay Başkanı'ndan habersiz yapılabiliyor… Böyle şey olur mu?
İster bu işin içinde olsun ister dışında; iddiaların doğruluğu kanıtlandığı takdirde Başbuğ kesinlikle istifa etmeli. İstifanın –belki- bir tek alternatifi olabilir, o da kamuoyunun karşısına geçip bu işi en başından itibaren bütün ayrıntılarıyla ve bütün 'kahramanlarıyla' anlatmak, sonra da hem bu iş için hem de bu tür işlerin hepsi için –en başta askeri darbeler için- milletten ve devletten özür dilemek. Kendi adına, Genelkurmay adına, TSK adına özür dilemek. Özür dilemek ve bu tür işlerin bir daha olmaması için alınacak tedbirler konusunda Meclis'in ve Hükümet'im emrine kayıtsız-şartsız amade olduğunu bildirmek.
Erdoğan değil Lieberman saçmalıyor
İngiliz Guardian gazetesi "Türkiye Başbakanı Erdoğan, İsrail Dışişleri Bakanı Lieberman'ın Gazze'ye nükleer bomba atma tehdidinde bulunduğunu söyledi" diye yazınca, Lieberman'ın dili tutuldu. Dili tutulunca, basın müşavirine "Her saçmalığa cevap verecek değiliz" şeklinde bir açıklama yaptırdı.
Saçmalıkmış!
Bu yılın Ocak ayında, İsrail ordusunun Gazze'deki "Dökme Kurşun Harekâtı" devam ederken, Telaviv'deki Bar-İlan Üniversitesi'nde yaptığı konuşmada, "Hamas'la mücadeleyi, ABD'nin 2. Dünya Savaşı'nda Japonlara yaptığını yaparak sürdürmeliyiz. O zaman ülkenin işgaline de gerek kalmamıştı." ("We must continue to fight Hamas just like the United States did with the Japanese in World War II. Then, too, the occupation of the country was unnecessary.") diyen, Lieberman değil miydi? Bütün yorumcular bunu "Liebarman Gazze'ye atom bombası atılmasını istiyor, 'Kara harekâtıyla uğraşmayın, sorunu kökten halledin' demeye getiriyor" şeklinde yorumlamamışlar mıydı? Tabii ki öyle yorumlamışlardı, çünkü bu sözlerin başka türlü yorumlanması mümkün değil. İsrail'in 'yarı resmi' yayın organı Jerusalem Post'un 13 Ocak 2009 tarihli ve "Lieberman: Hamas'a ABD'nin Japonya'ya yaptığını yapın" başlıklı haberinde de, Lieberman'ın yukarıdaki sözleri nakledildikten sonra, Japonya'nın Hiroşima ve Nagazaki'ye atom bombası atılması üzerine ABD'ye teslim olduğu hatırlatılıyor ve "Çıkarma / işgal harekâtı bu gelişme üzerine durduruldu" deniliyordu.
Evet, iki kere iki dört ediyorsa Lieberman Gazze'ye atom bombası atılmasını istemiş, 'Yetki bende olsaydı atom bombası atardım' mesajını vermiştir. Bu, Filistinlilere yönelik bir tehdit ('Yetki aldığımda görürsünüz gününüzü!') olarak da okunabilir.
Başbakan Erdoğan, Guardian'a verdiği beyanatta, Lieberman'ın 'böyle bir imada bulunduğu'nu mu söyledi, yoksa 'böyle bir tehditte bulunduğu'nu mu? Kendi ifadesi tam olarak nasıldı? Kullandığı ifade tercümede değişti mi? Bilmiyorum. Bildiğim şu ki, her halukârda doğru söyledi.
Saçmalığa gelince: Gazze'ye atılacak bir atom bombası İsraillilerin de canına okur, zira Filistin ve İsrail derken çok küçük bir coğrafyadan söz ediyoruz. Lieberman ne dediğini bilmiyor. Fena halde saçmalıyor. Ne kadar saçmaladığı hatırlatılınca da hiç utanmadan zeytin yağı gibi üste çıkmaya çalışıyor. Yakışır İsrail Dışişleri Bakanı'na!
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.