Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak, karşısındaki zavallının içler acısı halinden ziyade, Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ’u izlerken inanın çok üzüldüm. Teröristle mücadelenin 26 yıldır hangi zihniyete emanet edildiğini düşündükçe kahroldum.
Bir kez daha anladım, bu kafayla, asla teröristi alt edemezsiniz. Olsa olsa kan ve doku testi yapan Hıfzısıhha Enstitüsü’ne temsilci atarsınız.
Düşünün, bir genelkurmay başkanı, TSK içindeki aymazlıkları, istihbarat zaaflarını, cuntacıları haberleştirenler için “Türk kanı taşıdıklarına inanmıyorum” diyebiliyor.
Merak ediyorum, “Türk halkı öyle karaktersiz ki kandil oldu mu bin mesaj geliyor” diyen paşanın damarlarında akan nedir, Türk kanı mı?
Pimi çekilmiş el bombasıyla 3 askerin şehit olmasına yol açan komutanın damarlarında akan kana ilişkin bir fikriniz var mı?
7 askerin şehit olduğu Çukurca’da MKE yapımı mayınları yerleştiren komutanların kan testini yaptınız mı?
PKK’nın döşediği mayını eliyle imha etmesi için üsteğmene talimat vererek ölümüne yol açan komutanın Türk kanı taşıdığını düşünüyor musunuz?
Dağlıca’da ana kuzuları şehit olurken düğünde eğlenen ve kaya dibinde pusan komutanların damarlarında akan sıvıyla ilgili düşünceniz nedir?
Gece yarısı sınırda dolaşan 50-60 kişilik terörist grubu çoban sandıklarını söyleyen komutanın damarlarına baktınız mı?
Askeri helikopterle uyuşturucu taşıyan komutanların damarlarındaki hangi kana sığındıklarını biliyor musunuz?
Listeyi uzatırsak, bilin, kan testinde sınıfta kalırsınız. Ayrıca, bu tür ifadeler, hakaretin de ötesinde “ayrımcılık” suçudur.
Sadece kan testi mi?
Haklarında ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası istenen Ergenekon davası sanıklarıyla ilgili beyanları, en basit anlatımla adil yargılamayı etkileme suçudur.
Hele, şu laflar tam evlere şenlik: “26 yılda teröristlerin 30 bini etkisiz hale getirildi. 10 bin de yaralı, teslim olan var. Toplam 40 bin. Örgütün dağ kadrosu yıllara göre değişiyor, ortalama 6 bin diyoruz. Şu anda 4 bin civarındadır. Ortalama 6 bin dersek, 30 bini 6’ya bölerseniz, 5 bin çıkıyor. Matematiksel olarak baktığımızda 26 yılda, güvenlik kuvvetleri 5 defa PKK terör örgütünü bitirmiş, bu bir tespittir.”
İnanın, bu işlemi, bir ilkokul çocuğu yapsa, hem şamarı yer, hem sınıfta kalır. Anlaşılan komutanın, bu yaştan sonra yeniden dört işlem kursuna tabi tutulması gerekecek. Şu ana kadar etkisiz hale getirilen terörist sayısını mevcut terörist sayısına bölerek terörün 26 yıl içinde 5 kez sıfırlandığını söylemek için herhalde genelkurmay başkanı olmak gerekir.
Türkiye, bunu hak etmiyor.
Paşanın bir de 28 Ocak 2008 tarihli “Darbe planı için neden 2009 seçildi?” başlıklı yazımla ilgili verdiği cevap var. Bu konuda hazırlıklı geldiği ve dakikalarca konuştuğu dikkate alınırsa, sorunun sipariş olma ihtimali yüksek gibi.
Daha önce de Ergenekon yandaşı yazarlar, bu yazım üzerinden fırtınalar koparmıştı. Mesela; paşanın son konuştuğu gazetecilerden Sabahattin Önkibar, yazım üzerine “Bu gazetecileri kim kullanıyor” diye yazanlardan biriydi. Bu yazarların esin kaynağını şimdi daha iyi anlıyorum.
Lafı daha fazla uzatmak da anlamsız...
Türkiye, çağdaş demokrasiyle yönetilen gerçek bir hukuk devleti olsa, Başbuğ bugün emekliydi, yarın en basitinden adil yargılamayı etkileme ve ayrımcılık suçlamasıyla yargı önüne çıkarılırdı.
Paşa kadar şanslı değiliz
Genelkurmay başkanı olmayınca, yargı sistemi tıkır tıkır işliyor. Önceki gün yargı önündeydik, yeni açılan iki ayrı davada ve bir soruşturmada ifade verdim. Bu rutin işlerden arta kalan zamanlarda gazetecilik yapıyoruz.
İşin garibi, Ankara büroda çalışma arkadaşlarım haber müdürü Cevheri Güven, polis muhabiri Zafer Kütük ve yargı muhabiri Lütfü Kaplan da ayrı davalarda adliye koridorlarındaydı. Bildiğiniz gibi, yargı kuşatması sürüyor.
Ciddi mevzuları bırakıp çiçek, böcek yazmayı düşünürken paşanın açıklamaları karşısında yine kenara çekilmeyi beceremedik. Bu arada Tarım Bakanı Mehdi Eker, AB müzakere sürecinde yeni açılan gıda faslını anlatmak üzere davet edince, başımızı ağrıtmayacak bir mevzu diye sevindik.
Bakan konuştukça, zihnimizdeki şehir efsaneleri de yıkıldı.
Mesela; İsrail’e yaptığımız yıllık tarım ürünü ihracatının 142 milyon dolar, ithalatının 27 milyon dolar olduğunu biliyor musunuz? Üstelik İsrail’e sattığımız ürünler arasında tohum da varmış. Meğer, biz İsrail’e daha fazla tarım ürünü satıyormuşuz.
Bakan dedi ki: “Yıllardır ‘Türkiye kendi kendine yeten 7 ülkeden biridir’ denir. Şehir efsanesidir, ne Türkiye ne başka bir ülke hiçbir zaman kendi kendine yetmedi. 7 ülke denir, bu ülkeleri kimse sayamaz.”
Devam edelim.
Yurt genelindeki 11 milyon sığırın tamamı, 27 milyon koyun ve keçinin 14 milyonu kayıt altına alındı. Hepsinin kimlik kartları var, küpe şeklinde kulaklarına asılı. Her yıl kurbanda 600 bin büyükbaş, 2.5 milyon küçükbaş hayvan kesiliyor.
Dünyanın 17. büyük ekonomisine sahip Türkiye, tarımsal ekonomide 8. büyük ülke konumunda bulunuyor. Türkiye AB’ye girdikten sonra da hijyenik olmak şartıyla kokoreç, paça ve işkembe çorbası serbest olacak.
Pilot bölge olarak seçilen Trakya, 3 yıldır sıkı denetimle şap riskinden tümüyle arındırıldı. Bu bölgeden artık AB üyesi ülkelere et ve süt ürünleri pazarlanabilecek.
Doğal dölleme yöntemi için kullanılan Bambus arılarıyla hormonlu üretimde de ciddi azalma olmuş.
Bakan Eker, gıda, balıkçılık, tarım ve kırsal kalkınma altında açılan 3 başlıkla AB tarım sınırının Şemdinli’ye kadar uzadığını söyledi.
Hem ilginç, hem güzel hem ağrısız konular, sevdim doğrusu...
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.