Doğrusu İslami bir söylemin içinden de söylenmiş olsa Başbakan Erdoğan’ın “ayrımcılık ve milliyetçilikle” ilgili sözleri çok önemli. “Yaradılanı Yaradan’dan ötürü sevmekle ve bu nedenle de ayrımcılığa karşı olmak”la, “Yaradılanı salt bir insan olduğu için sevmek ve bu nedenle de ayrımcılığa karşı olmak” arasında, ne derler bir “Çin seddi” de yok. Burada önemli olan “din içinden” de olsa, modern bir “demokrasi söyleminin içinden” de olsa insanlar arasında “ayrımcılığın” ve bunun bir tezahürü olan “milliyetçiliğin” insanlık için savulacak bir ideoloji olmadığının vurgulanıyor olması.
Böyle bir söylemin bugün Türkiye’de “başbakanlık” düzeyinde söylenebiliyor olmasının önemi, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş ideolojisine ve “Türk milliyetçiliğine” karşı en yüksek perdeden söylenmiş eleştirel bir söz olmasından geliyor. Bir başka deyişle Cumhuriyet’i kuran elitlerin bir ulus-devlet oluşturmak için sarılmış oldukları “Türk milliyetçiliği”nin bir işe yaramamış olduğunun yıllar sonra bir tür kabulü anlamına gelmesi Başbakan’ın söyleminin önemini de büyütüyor. O nedenle de Devlet Bahçeli, “Başbakan artık Türk milletinin şah damarına basmıştır. O koltukta oturması millet için zulümdür” demekten kendini alamıyor.
Dolayısıyla Kürt sorununu çözmek isteyenler açısından, (bu arada sol ve demokrat kesimler açısından da) Başbakan’ın bu sözlerinin kıymetinin iyi bilinmesi gerekiyor. Çünkü doksan yıllık cumhuriyet rejiminin başarısızlığının bir tür tescili anlamını taşıyan bu sözler aynı zamanda, yıllardır bu ülkenin özgürlükçü sol ve demokrat kesimlerinin de savunduğu bir “birlikte yaşama” düşüncesinin de ifadesidir.
Bu barış sürecine CHP’nin de katkısını isteyenler ve bekleyenler açısından duruma bakınca dünkü Kılıçdaroğlu söyleminin ise hiçbir işe yaramayacağı çok açık. Neymiş, “Milliyetçilik yurtseverlik”miş!
Ersin Salman yıllar önce, bir sol siyaset yeniden yapılanması deneyiminde, “Yurdunu yurttaşlarınla sev!” gibi bir sloganı ortaya atarken yurdun bir toprağa işaret ettiğini, insanın yaşadığı toprak parçasını, yaşadığı toprak parçası olduğundan dolayı değil, o toprağın üzerinde yaşayan insanlarından dolayı sevmesinin asıl yurtseverlik olacağını söylemişti. Anlayacağınız Kılıçdaroğlu bu mazinin bile gerisinde bir yerlerde.
Yeni yol ayrımları
Buradan Başbakan’ın her söylediği sözde bir hikmet vardır anlayışı gibi bir anlayışla sürece bakmalıyız demek istemiyorum. Böyle bir yaklaşımın kimseye yararı olmayacağı açık. Ama mümkün olduğunca amaçlarımızı ortaklaştırmaya ve başta Kürtler olmak üzere ülkede varolan mağduriyetleri giderecek yeni bir anayasa da dâhil bu barış sürecine katkıda bulunmaya çalışmalıyız diyorum.
Çünkü görülüyor ki bugünlerde Türkiye siyasetinin haritasında şimdiye kadar var olan yolların içinden bazı yeni yollar döşenmekte. Dünkü grup toplantılarında liderlerin yaptıkları konuşmalar bu yeni dönemecin izlerini taşıyor.
Bu dönemeç önümüzdeki günlerde ne kadar belirgin hâle gelecek şimdiden bilmek zor. Ama öyle görünüyor ki bir kere Başbakan Erdoğan, yine kendi İslami kimliğinin dili içinden de olsa ilk defa “herkesin başbakanı” olmak yönünde sorumlu bir adım atıyor.
İkinci olarak CHP ve MHP giderek birbirlerine doğru yaklaşırlarken, BDP de sıkıntılı bir biçimde de olsa AKP’yle yakınlaşıyor. Dolayısıyla önümüzdeki siyasetin yeni damarlarından biri, milliyetçiliğe karşı, insan haklarına saygılı ve “farklılıklarımızla birlikte yaşamak” eksenli bir damar olacak, diğeri ise daha çok “Cumhuriyet değerlerine bağlı, çağdaş ya da değil milliyetçi” bir damar olacak.
Burada bu yönelimlerin kendi içinde sorunları olmadığı ya da olmayacağını söylemek istemiyorum ama bu yol ayrımının kaba ve genel hatlarının böyle olacağından söz ediyorum. Yoksa örneğin bu süreçte parlamento aritmetiğini etkileyecek, özellikle MHP’den ve CHP’den ayrılmaların olabileceği gibi yeni siyasi parti girişimleri bile beklenebilir.
Ya da beklenmelidir.
Çünkü kavga çok derin ve çok büyük.
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.