Gezi Parkı direnişinin gidişatında Başbakan Erdoğan‘ın siyasi danışmanı Yalçın Akdoğan’ın, o Kuzey Afrika gezisindeyken televizyonda söylediği “Başbakanımızı yedirmeyeceğiz” cümlesi kritik bir rol oynadı. Eğer Akdoğan, Gezi direnişçilerinin ana hedefinin
Başbakan’ı düşürmek olduğunu düşünerek böyle konuştuysa çifte yanlış yapmış demektir. Çünkü:
1) Direnişçiler içinde Erdoğan’ın bir gün daha fazla başbakanlık yapmasını istemeyenlerin sayısı hayli yüksek olabilir; bu türden sloganlar duvarlara yazılmış, meydanlarda atılmış olabilir ancak en amatör gözlemci bile direnişin ana amacının bu olmadığını çıplak gözle görür;
2) Velev ki direnişin esas amacı Başbakan’ı devirmek olsun; bir danışmanın bunu böyle kabul edip doğrudan cevap vermesi, muhatabına fazladan bir güç atfetmek anlamına geleceği için stratejik olarak yanlıştır.
Gezi üzerinden iktidar kavgası
Ancak Akdoğan’ın bu çifte yanlışı yaptığını sanmıyorum. Anladığım kadarıyla o da Gezi direnişinin nasıl başlayıp nasıl evrildiğinin, yani işin içinde Erdoğan’ı devirme hayalleri filan olmadığının farkında ama direniş üzerinden bazı (iç ve/veya dış) odaklara mesaj veriyor. Bunu yapmasının nedeni de, büyük ihtimalle, o odakların Gezi Parkı direnişini, tam da bu hedeflerine (Erdoğan’ın tasfiyesi) uygun bir şekilde istismar ve provoke ettiklerini düşünmesi.
Akdoğan bu konuda pekâlâ haklı olabilir. Yani Erdoğan’la kıran kırana iktidar mücadelesi yürüten birileri Gezi direnişinden son derece memnun ve mutlu olabilir, direnişin olabildiğince uzun ve tahripkâr bir şekilde sürmesini arzulayabilir ve bu uğurda ellerinden geleni yapıyor olabilirler. O zaman Başbakan ve onun çevresindekiler:
1) “Faiz lobisi” gibi ne olduğu anlaşılmayan tanımlamaları bir kenara bırakıp, kendilerine karşı iktidar mücadelesi yürüten kişi, kurum, odak, her neyse bunları gerçek kimlikleriyle kamuoyuna ilan etmeli;
2) Söz konusu çevrelerle mücadelelerini açık ve doğrudan yürütmeli, Gezi Parkı
direnişçilerini işin içine katmaktan vazgeçmelidirler.
Protesto, direnişe nasıl dönüştü?
Bu tür yüksek perdeden iktidar mücadeleleriyle hiçbir ilgisi bulunmayan Gezi direnişçilerinin, aktörü olmadıkları bir oyunun figüranı olmayı kabul etmelerini beklemek gerçekçi olmayacaktır. Her şey çoktan kayda geçti. Şu videoda (http:// www.youtube.com/watch?v=4wmoMwv-AwA&feature= endscreen&NR=1) da görüldüğü gibi, bir gün sabaha karşı polisin, gençlerin çadırlarını yakması ve onları tazyikli su ve gaz bombalarıyla Gezi Parkı’ndan çıkarması sıradan bir protestoyu küresel çapta ünlenen bir direnişe dönüştürdü. Bu baskının Başbakan’ın bilgisi olmadan yapılabileceğini sanmıyorum, böyle düşünen varsa da şaşırırım.
Söz konusu video bize, gençlerin şu ya da bu lobinin destek ve teşvikleri yüzünden değil, hükümetin provokasyonu sonucu korku duvarını aşmış direnişçilere dönüştüğünü gösteriyor. Gerek Başbakan’ın, gerek çevresindeki bazı isimlerin, gerek bazı siyasetçi ve bürokratların, gerekse bazı medya kuruluşları ve gazetecilerin direniş ve direnişçileri değersizleştirme, kriminalize etme yolundaki çabaları da, her bir vatandaşın yaşananları anbean kayıt altına alması ve bunları sosyal medya üzerinden yayması sayesinde boşa gidiyor.
Sahici müzakere ihtiyacı
Gezi direnişi bugüne kadar yaşadığımız örneklerden çoğundan izler taşımakla birlikte bunların hiçbirine benzemiyor. Alabildiğine kendiliğinden ve örgütsüz olması nedeniyle direnişin herkesin istismarına açık olduğu doğru. Bununla birlikte, yine aynı nedenler yüzünde kimsenin denetimine girebileceğe benzemiyor.
Eğer hükümet (Başbakan) rakiplerinin Gezi direnişini kullanmasından rahatsızsa yapılacak şey çok basit: Gezi direnişini dışlayarak onu “kötü niyetlilere” yedirmemek. Bunun için de direnişin sahici temsilcileriyle sahici müzakereler yapmak ve onların taleplerine karşı sahici ve kabul edilebilir öneriler geliştirmek şart.
Eğer Başbakan çizgisini sürdürür, yani “Gezi Parkı’nın geleceğine ben karar veririm“ diye ısrar eder ve direnişçilere karşı aşağılayıcı üslubunu sürdürürse bundan en çok onun sahici rakipleri memnun olacaktır.
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.