Mesut Barzani’nin Diyarbakır’a gelmesi, iç ve dış politika açısından önemli. Uzunca bir süredir Türkiye’nin sınırlarının ötesindeki Kürt coğrafyası ile kucaklaşmasının doğru olduğunu savunan biriyim. Oralarda çok gezdim, çok gazetecilik yaptım.
Haliyle hükümetin bu sürpriz hamlesi, beni ve benim gibi düşünen insanları memnun etmiştir. Hem Türkiye’nin bütünlüğü, hem de ekonomik ve siyasi çıkarları açısından Kürt hinterlandı ile yakınlaşmanın sayısız faydası var.
Tabii Kürtlerle ilgili her konuda olduğu gibi, bu konuda da itiraz eden çok olacaktır. Normal. Türkiye’de kamuoyu, 20 yıldır kendi coğrafyasındaki Kürt realitesini görmezden gelmek için şartlandırıldı. Daha düne kadar medyanın dilinde ”Kuzey Irak” denilen yer, sanki Amerikalıların benliğindeki Afganistan Tora Bora mağaraları gibi ”tüm kötülüklerin merkezi” oldu. “Kuzey Irak=Terör+PKK” fikri, oradaki herkese yönelik bir nefret dilini meşrulaştırdı.
Yıllarca Barzani’ye ”aşiret lideri” dendi, ”Pasaport için kapımızda beklerdi” diye aşağılayıcı ifadeler kullanılırdı.
Oysa bugün gelinen noktada Türkiye’nin Barzani’yi sevmemek gibi bir seçeneği yok. Ankara Barzani’ye, Barzani Ankara’ya mecbur.
Mesut Barzani geçen yıl Ak Parti kongresine geldiğinde “Irak Bölgesel Yönetimi Cumhurbaşkanı“ diye anonslanmış, yakın çevresinden duyduğuma göre bu duruma çok bozulmuştu. Barzani’nin Irak’taki unvanı ”Irak Kürdistan bölgesi cumhurbaşkanı.” Ama ”Kürdistan” lafı bizim dilde zor telaffuz ediliyor.
Ciddiye alınan Kürt realitesi
Oysa sınırın hemen öte tarafında ulus-devletleşme sürecine girmiş, zengin ve uluslararası aktörler tarafından ciddiye alınan bir Kürt realitesi var. Resmi ismi de, Ak Parti kongresinde aktarıldığı gibi ”Kuzey Irak Bölgesel Yönetimi” değil ”Kürdistan Bölgesel Hükümeti.” Irak’ta kısaca ”Kürdistan” ya da ”Irak Kürdistanı” diyorlar. (Bildiğim kadarıyla bizim resmi yazışmalarda da öyle.) Başkenti Erbil, Dubai olma yolunda. Petrol yatakları, Türkiye’nin enerji açığını gani gani karşılıyor. Sadece kendi ordusu değil, kendi Merkez Bankası ve parası var. Okullarında Kürtçe öğretiliyor, Meclis’inde Kürtçe konuşuluyor...
Üstelik o bölgenin insanları, bizim kendi Kürt vatandaşlarımızı akraba olarak görüyor.
Tüm bunları (ve Irak’ın geleceğiyle ilgili senaryoları) alt alta koyunca, Türkiye’nin Irak Kürdistan’ı denilen bölgeyle yakınlığının mecburi ve rasyonel bir politika olduğu ortada. Bu, Devlet Bahçeli iktidara gelse bile, değişmeyecek bir durum...
Ancak hemen ekleyelim; Barzani’yle kurulan dostluk köprüsü, Türkiye’nin Kürt meselesini kendi Kürtleriyle çözmesinin alternatifi olamaz. Barzani’yle görüşmek, konuşmak, kucaklaşmak her durumda iyidir. Üstelik karlıdır.
Ancak, Barzani BDP’nin alternatifi olamaz. Sandıkta da Güneydoğu’yu Ak Parti’ye hediye edemez. Bu hayalleri kurmak yerine, çözüm sürecinde sahici adımları kararlılıkla atmak lazım.
Benim merak ettiğim tek konu, bu hafta sonu resmi anonslarda Barzani’ye nasıl hitap edileceği...
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.