• BIST 10011.27
  • Altın 2974.31
  • Dolar 34.9805
  • Euro 36.6876
  • İstanbul 9 °C
  • Diyarbakır -2 °C
  • Ankara -1 °C
  • İzmir 3 °C
  • Berlin 7 °C

Barışın dili

Murat Belge

“Savaşmak kolaydır, barışmak zor.” Bunu yıllardır söyleriz, Başbakan da söylemeye başladı. Barış için çalışma yıllar sürer, taş üstüne taş koyarak milim milim ilerlersiniz. Bir kişi çıkar, bir münasebetsiz sözle yılların emeğini yerle bir eder.

“Barış süreci” burada ikinci kere ilân olundu. Birincisi başlar gibi olmuş, ama gerçekten başlayamadan kesintiye uğramıştı. O günlerde, kesinti olsa da, bu sözleri telaffuz etmeye başlamanın olumlu bir şey olduğunu, çünkü bir kere söylendikten sonra kolay kolay unutulamayacağını, sürecin geri alınamayacağını yazmıştım. Herhalde öyle oldu ki, bu “ikinci” perde de açıldı. Gelgelelim, genel durum, öyle barış gülücükleriyle dolu değil. “Savaşmak kolay, barışmak zordur” sözünün ne kadar doğru olduğunu kanıtlamak istercesine, bütün “taraflar” birbirlerine hışımla laf geçirmekle meşguller. “Barış süreci”ni başlatan Başbakan da, bu tutumun uzağında değil. Elbette Bahçeli ile Kılıçdaroğlu’nun üslûbuna erişmek mümkün değil ama şöyle bir ortamda dahi Başbakan’ın gerilimi çözmeye yönelik bir tavır aldığını görmüyoruz. Oysa bu gerilim kendisi başlı başına bir provokasyon. Provokasyonun da neyi provoke edeceği belli.

“Gerilimi çözmek”, “gerilimi yumuşatmak” türünden sözler söylerken, Kılıçdaroğlu ve partisini, Devlet Bahçeli ve partisini, ortada iyi bir iş olduğuna, onlar da sükûnet içinde davranırsa, sonuca, çözüme daha rahat, daha hızlı gidileceğine ikna etmekten söz etmiyorum. Onların herhangi bir şekilde ikna edilebileceği kanısında değilim.

Burada “ikna” gibi, “yumuşatma” gibi şeyler varsa, bunların muhatabı halktır, toplumun bütünüdür. CHP’nin, MHP’nin elbette tabanı var, onlar da önderleri gibi düşünecek ve davranacak. Ama bu ülkede yeteri kadar politize olmamış, doğduğundan beri üstüne boşaltılan milliyetçi propagandadan kendini pek iyi koruyamamış, ama sonuçta iyi niyetli, iyi yürekli milyonlarca insan yaşıyor. Bu kavga ortamı, yükselen sesler, uçuşan sövgüler bu insanları olumlu etkilemiyor, etkileyemez.

Başbakan ve iktidar partisi, Kılıçdaroğlu ile Bahçeli’nin ataklarında bir “horoz dövüşü” havasına girmeseler, “daha yüksek bir ton” ve daha acıtıcı kelimelerle üste çıkmaya çalışacak yerde, mizahla, sükûnetle, “barış gelirse” korkusuyla bağrışan bu adamların ne kadar “tuhaf” bir manzara çizdiklerini kitlelerin de görmesini sağlayacak bir şekilde davransalar, savaşın değil barışın yanında kenetlenenlerin sayısı daha hızla artacaktır. Ama bu bağrışma, sövüşme ortamında bu belli olmuyor. “Salı” konuşmalarını yapan parti başkanlarının arasında bir üslûp farkı belirginleşmiyor. Olan barışa oluyor.

Bu “horoz dövüşü” Türkiye’nin siyasî kültürünün en köklü özelliğidir. Acaba, geniş kitlelerin siyaset arenasından uzak durmaları (yani, tribünden aşağı inmemeleri), bu alışkanlığı yaratan etken olabilir mi? Bunca seyircinin önünde siyaset adamı bir “boksör” ya da bir “gladyatör” gibi kalıyor. O zaman, gerçekten de gladyatör boğuşmasından aşağı kalmayan ve iki dövüşçüden birinin ötekini öldürmesiyle son bulan bir kavgaya giriliyor.

Bu savaşın silâhları artık kılıç ve mızrak değil. Savaşçılar birbirlerini kelimelerle yaralıyor ve öldürüyor. “Vatan haini”nden hafif kelime kullanılmıyor. Onun için, bu yeni silâhlar da o eski kılıçlar, mızraklar kadar etkili olabiliyor. Aratmıyor onları.

“Barış” olacaksa, mümkün olduğu kadar “barışçı” bir atmosfer içinde olur. Yetmiş milyonluk (ve böyle garip koşullanmaları olan) bir toplumda, “barış” gibi olumlu bir durumu bile kendi kavgasına feda etmeye hazır kişiler bulunabilir ve zaten çevrenize baktığınızda bulunduklarını görüyorsunuz. Ama onlar bu yolda bir lakırdı etti diye siz de heyheylenip daha ağırını söylemeye girişirseniz, bu şekilde oluşacak iklimin barışa faydası olmaz; barışın olmamasıysa, zaten davayı barış istemeyenlerin kazanması demektir.

  • Yorumlar 0
  • Facebook Yorumları 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
    ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu yazıya henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın Diğer Yazıları
ÖNE ÇIKANLAR
Tüm Hakları Saklıdır © 2009 İlke Haber | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
Tel : 0532 261 34 89