Halkoylaması sonuçları üstüne düşünmeyi sürdüreceğiz, zira o denli önemli ama şimdi önümüzde en acil sorun barış sorunudur, o nedenle yazmayı düşündüğüm bazı konuları ertelemeliyim. Artık silâhların susmasını değil barışı konuşma zamanı. PKK eylemsizliği uzattı yani silahlar şimdilik tek yanlı sustu. Daha önce de susmuş ama yeniden başlamıştı. Eğer bir kez daha yeniden başlarsa yitecek canlar bir yana silahların susturulması, eylemsizlik yalama olacak.
Barışa niyet etmeden barış olmaz. Siyasette “samimiyet” kriterini kullanışlı görmem, çünkü samimiyetin dayandığı niyetlerin ölçüm aleti yoktur, ayrıca biri için samimi görünen öteki için olmayabilir. Fakat mesele “harp ve sulh” olunca burada samimiyet kriteri neredeyse birincil hale gelir. Barışı samimiyetle istiyor musunuz istemiyor musunuz? Barışa niyetli misiniz, değil mi? Bir yandan adam öldürüp bir yandan barış istiyorum demenin samimiyetsizliği tartışma götürmez.
Tarihe baktığımızda uzun süren savaşların ardından barışın gelmesi maalesef bir doygunluğun sonunda oluyor, savaş tanrılarının kana doymasından sonra geliyor barış. O noktada halkın “artık yeter” diye bağırdığını görüyorsunuz. Yani barış niyetlerinin arkasında sübjektif olmaktan çok, objektif nedenler var. Böylesi objektif bir temelin oluşmakta olduğunu gördüğünüzde siyasi aktörlerin barış sözlerinin samimiyetini hem öngörebilir ve hem de test etme imkânı bulabilirsiniz.
“Abdullah Öcalan’ın barışı samimi olarak istediğine inanıyorum” diye yazmıştım, bunu yazarken dayanağım yukarıdaki yorumdan ibaretti. Ama ardından Öcalan’ın basında yankı bulan son açıklamaları geldi ki barış isteği apaçıktı. Üstelik bu son açıklama üslup ve içerik olarak da dikkat çekecek ölçüde öncekilerden farklıydı. Halkoylaması sonuçlarını ciddiyetle dikkate aldığı da anlaşılıyor. “Öcalan samimidir” sözümü böylece test etmiş oldum.
“Artık barışın zamanı gelmiştir” diyorum.
Barış zamanın geldiğini gösteren en objektif kriter bana göre 12 Eylül halkoylamasında MHP’nin aldığı sonuçlarda yatıyor. MHP hiç ummadığı yerde, İç ve Doğu Anadolu’da eridi.
Hatırlayalım! Şehit cenazelerinin en fazla olduğu yerler değil miydi buralar? Bayrağa sarılı gençlerimizin tabutu başında yürekleri paralanan kadınların, erkeklerin hallerini akla getirin. Şöyle de okunabilir: Ağzı bozukların ağzıyla, en fazla “bidon kafalıların, karnını kaşıyanların, cahillerin” çocuklarının öldüğü ve ölümün neredeyse “kader” olduğu yerler değil miydi buralar?
Ama işte sonunda halk kaderine isyan etti.
Halkoylamasında bu bölgelerde alınan sonucun kadere bir isyan olduğunu anlayabilmek için şunu da hatırlamak gerek: Referandum süresi içinde en çok kullanılan karşı propaganda anti-Kürt propagandaydı. Hem de bütün şiddetiyle. Özellikle Bahçeli’nin ağzı köpürüyordu. MHP kurmayları sandılar ki, hep öyle olduğu gibi yine bu oylamada da öyle olacak ve ölümlerden, şehit cenazelerinden siyasi rant elde edebilecekler!
Yanıldılar.
Hem de pek kötü yanıldılar. Fakat böylece istemeden de olsa bize de barış zamanının geldiğini anlamamıza yarayacak objektif bir kriter armağan etmiş oldular. Yine cenaze törenleri yapılsa (Allah göstermesin), yine bayraklar sallansa, “ya sev ya terk et” nidaları arş-ı âlâya çıksa da artık ölümler siyasetin ahlâksız silâhı yapılamayacak.
Yalnızca bu olgudan çıkarak diyebilirim ki, evet kuşkusuz artık barış zamanıdır.
Bugüne dek hep PKK tek yanlı ateşkes ilân etti, devlet ise hep sustu, operasyonlara ara veriyoruz demedi. Silâhlar tek yanlı susturulabilir ama barış tek yanlı olamaz. Bu nedenle silâhların susması barış anlamına gelmez. O dündü ve dünde kaldı. Artık barışın inşasına girişmek silâhları konuşmaktan daha öncelikli hale gelmiştir kanısındayım. Silâhların susması eğer böyle bir perspektifli bakışın içine yerleştirilemezse dün taşıdığı anlamı taşımaz, devamı da gelmez. Zira halk açıkça, “Biz acımızı da bağrımıza basmasını biliriz, yeter ki siz barış yapın” demedi mi? Savaşı isteseydi MHP kaybetmezdi. Halkın bu talebi yerine getirilmeli, gerisine düşülmemeli.
Silahlar bir gecede susabilir ama barış bir gecede gelmez, bunun için “inşa”dan söz ediyorum. Barışı değil ama barışın siyasetini iki önkoşula bağlamak yanlış olmaz sanırın: Diyalog ve güven. Güvene dayalı diyalog ilişkisini yakaladığımızda barışı inşa süreci de başlayacak.
Artık barış olsun, adı da Zeynep çocuk olsun.
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.