Kürt meselesinin çözümü için başlatılan ‘barış süreci’nin, kamuoyu önündeki görünümü, şimdilik ‘Akil İnsanlar Komisyonları’ aracılığıyla yürütüldüğüdür: Elbette ve hiç şüphesiz, asıl belirleyici olan, kamuoyuna yansıtılmayıp gizli yürütülen görüşmelerde hangi konularda ve ne kertede bir mutabakat sağlandığıdır.
‘Akil İnsanlar Komisyonları’ kamuoyunu barışa hazırlamak gibi tek taraflı bir misyonla görevlendirilmişlerdir. Fakat barış, iki tarafın uzlaşmasıyla mümkündür. Kısaca, Akil İnsanlar, tek taraflı olarak barış ortamını hazırlamak; hükûmet ve Kürt tarafı ise, birlikte bu barışı gerçekleştirmek durumundadır. Bilindiği gibi, hükûmet, barışı, biri, Akil İnsanlar aracılığıyla ‘hazırlık’, öteki de ‘gerçekleşme’ evresi olarak iki kademede düşünmektedir.
Ancak, bu iki kademenin birbirinden bağımsız süreçler olduğunu düşünmek mümkün değildir. Her halükârda Akil İnsanlar’a barışın gerekliliği konusunda ikna olmaktan çok, bu sürecin nasıl gerçekleşeceği sorulacaktır;-sorulmaktadır da! Ayrıca, hükûmet ve Kürt tarafı ile yürütülen gizli görüşmelerde, bazı konularda henüz bir ön mutabakata bile varıldığına ilişkin bir belirti de yoktur: Tam tersine: Başbakan’ın siyasi başdanışmanı Yalçın Akdoğan, ‘PKK yerine başka örgütlerin [Hizbullah ve/ veya DHKP-C kastediliyor H.Y.] dolaşıma sokulmak istenmesinden ziyade, PKK içindeki farklı kanatların sürece zarar verecek şekilde kurgulanmaya çalışılması ihtimali[nin] daha fazla dikkat edilmesi gereken bir konu’ olduğunu yazmaktadır. Bunun anlamı, barış sürecinde İmralı ve Murat Karayılan dışında PKK’ya, PKK içindeki başka güç odaklarının etkili olması [veya, olduğu] ihtimalidir. Yalçın Akdoğan, meseleyi daha da somutlaştırarak şunları yazdı: “Cengiz Çandar’ın TESEV için hazırladığı raporda PKK’nın şahinleri olarak Duran Kalkan, Cemil Bayık, ve Mustafa Karasu sayılıyordu. Bunların Alevî-solcu kimliğinin öne çıktığı, Ali Haydar Kaytan ve Rıza Altun gibi isimlerin de bu anlayışın temsilcisi olduğu söyleniyordu. Doğrudan silahlı unsurların başında olan Sofi Nureddin ve Fehman Hüseyin gibi isimlerin Oslo sürecinde sergiledikleri tavırlar, onların da bu kategorinin tartışılmaz isimleri olduğunu gösteriyor.” Yine Akdoğan’ın naklettiğine göre, Osman Öcalan da “Son zamanlarda yurtsever kesim yerine Alevî ve solcu kesim[in] PKK içinde etkili durumda” olduğunu bildirmiş ve “PKK’yı şimdi bu grup[un] yönlendir[diğini]” söylemiştir.
Barış sürecinin İslam dininin birleştirici zemini üzerinde yürütülmesi ihtimalinden tedirgin olanların, ülkeyi yeniden kana boyayacak bir kaos ortamına sürüklemeleri, asıl büyük endişe kaynağıdır. Sünnî Hizbullah ile Alevî-solcu PKK! Allah korusun, böyle bir çatışma ihtimalini düşünmek bile beni dehşete düşürüyor!
Akil İnsanlar’a ilişkin bir not: Akil İnsanlar Komisyonları, kamuoyunu barış sürecine hazırlamakla görevlendirilmişlerdir;-ama bu komisyonlarda barışçı Kürt kamuoyu, liyakatli kimliklerce temsil edilmişler midir;- bundan ziyadesiyle şüpheliyim. Mesela, sadece Kürt entelijansiyasının değil, Türkiyeli entelijansiyanın en seçkin ve en değerli isimlerinden biri olan Orhan Miroğlu’nun bu komisyonlarda görev alması gerekmez miydi? Bir Dengir Mir Mehmet Fırat’ın, bir Kemal Burkay’ın, bir Bejan Matur’un? Akil İnsanlar deyince, benim aklıma ilk bunlar, Miroğlu, Fırat, Burkay ve Matur gelmişti de! Sayın Başbakan benim gibi düşünmüyormuş. Büyüklerimiz bizden daha iyi bilirler elbet! Neyse, olan oldu! Bakalım bundan sonra ne olacak?
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.