“İçinde yaşadığımız dünya bize bütün çıplaklığıyla kendini açmıyor. Bilmediğimiz bir geleceğe doğru hızla ilerliyoruz. Kodlarını, terimlerini ve şifrelerini henüz bilmediğimiz yeni bir dünya bu. Onu keşfetmemiz ve onu anlamamız gerekiyor. Bu arayış ne yalnız ekonomik alanla ve ne de yalnızca siyasal alanla sınırlı. Ekonominin ve siyasetin iç içe geçtiği, birinin diğerinin sebebi olabildiği bir yumak bu. O nedenle de ben ‘Arayış’ adını verdiğim bu köşede haftanın perşembe ve cumartesi günleri böyle bir anlama çabasını sizlerle paylaşacağım. Yalnızca ekonomik konulara değil onları da içine alan siyasal konular üzerinde duracağım. Genel bir ‘arayışın’ küçük bir parçası olarak...”
Dört buçuk sene önce Radikal’den ayrılıp Taraf gazetesinde başladığım ilk yazıma bu cümlelerle başlamıştım. Gerçeğin kendini bütün çıplaklığıyla bize açmadığı bir dünyada neyin gerçek olduğunu anlayabilmenin yolunun bir “arayış” sürecini ima ettiğinin altını çizen bir cümleyle.
Aramak, yeni nirengi noktaları bulmayı gerektiriyor. Daha önce olmayan ama bugün olan bitene anlam veren referans noktalarını yani. Bu noktaların neler olduğunu bulmak ise tartışmaya ve konuşmaya pek de yatkın olmayan bir toplumda tartışmayı ve konuşmayı gerektiriyor.
Taraf, benim için böyle bir ihtiyacın yalın, net ve dolambaçsız aracı olan bir gazeteydi. Ülke medyasında yer bulamayan birçok konuyu kamuoyuna taşıyarak, bu tartışma ve konuşma sürecine bence inanılmaz katkılarda bulundu.
Nereye doğu?
İlk yazımda da dediğim gibi Türkiye hızla değişiyor ve biz bilmediğimiz bir geleceğe doğru hızla ilerliyoruz. Üstelik kodlarını, terimlerini ve şifrelerini henüz bilmediğimiz yeni bir dünya bu. Böyle bir dünyayı anlamlandırmak ise artık eski formüllerle mümkün değil.
Bu nedenle de kimse AKP ve Kürt siyasetinin birlikte başladıkları barış sürecinin nereye nasıl varacağını önceden öngöremez. Çünkü süreç ne yalnızca AKP siyasetçi ve seçmenini, ne BDP, KCK siyasetçi ve seçmenini değiştirmekle kalacak bence tüm toplumu da değiştirecek yeni bir mecra açacak.
Tabii ki açılan bu mecranın umulduğu gibi daha ileri bir demokrasiye değil de otoriterleşmeye doğru evrilmesi olasılığı da hiç yok değil. Hele hele Başbakan Erdoğan’ın çeşitli çıkışlarında kokan ataerkil dil ve zihniyetin böyle bir gelişmeyi ima ettiği de doğru. Ama demokrasilerin bir tür risk içeren rejimler olduğunu dikkate alırsak böyle bir riski de kabullenmemiz gerektiği açık.
O zaman bu barış sürecinde doğru tutum ne olabilir sorusu herkesin kendine sorması ve cevaplaması gereken bir soru. Ama her şeyden önemlisi de herkesin kendi cevaplarıyla birbirini ikna etmesi, birbirleriyle tartışması ve konuşması olmalı, birbirlerini susturması değil.
Misyonu neredeyse bu olan Taraf’ta son günlerde olanlar ilginç bir biçimde tersine dönmüş görünüyor. Bir tür düşünenler başka bir tür düşünenleri kabul edilmesi zor bir biçimde gazetenin dışına itiyor. Şimdiye kadar yaptığı gibi kendi yazarları arasında tartışmaya tahammül edip yeni fikirlerin yeşermesine katkıda bulunmak yerine onların yıllarca emek verdikleri, üstelik de acayip fedakârlıklarla bunu yaptıkları gazetelerinden kopmalarına neden oluyor.
Kırılma
Bu duruma neyin sebep olduğunu tam olarak bilmiyoruz. Ama bildiğimiz, ülkedeki siyasete uygun olarak Taraf’ta da siyasi bir kırılmanın yaşandığı. Bu kırılmanın barış mı önce demokrasi mi önce gibi saçma bir sorunun neden olduğu bir kırılma olduğu söylense de bence bu kırılma bundan başka nedenleri olan bir kırılma.
Nedenlerini tam olarak bilmesem de bu kırılmanın zorunlu olarak beni de taraf yapan bir kırılma olduğunu söylemeliyim. Dört yıldan fazla bir süredir, günlük koşturmalarım arasında zaman ayırıp yazdığım yazılarıma son vermek zorunda hissediyorum kendimi. Bunun kime ne yararı olacak bilmiyorum. Ama bildiğim barış sürecinin bu ülkede, demokrasinin düşmüş kalaslarını da kaldırarak yeni bir demokrasiyi kuracağı.
Bizim “Barış mı önce gelir demokrasi mi?” tuhaf tartışmasını yapadururken...
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.