Ülkemizde akıl almaz şeyler oluyor: Toptan bir çılgınlık! Sersemce bir aymazlık! Elbirliğiyle Türkiye'mizi dipsiz bir uçuruma sürüklüyoruz…
Farkında mısınız, ilk kez bu ülkede bir iç savaştan söz ediliyor. Doğu'da ve Güneydoğu'da küçük ölçekte bir savaş sürüyor. Tuzaklar, pusular, ölen subaylar, astsubaylar, uzman çavuşlar [en çok da onlar!], erler ve polisler! Acılı ana-babalar, kardeşler, taze gelinler, gül yüzlü bebeler! Bir şiirimde söylediğim gibi, ‘nereye gitsem oraya/ siyah bir gül düşüyor/ yurdum ne kadar benzedin/ giderek büyüyen yaraya…'
Teröre bin kere lanet olsun, diyoruz. Lanetliyoruz terörü! Evet de buraya nasıl gelindi? Hani AKP hükumeti ve HDP, Müzakere Süreci taslağı üzerinde görüşmeler yapıyorlardı? Hani Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan ile HDP'li milletvekillerinden oluşan heyet arasındaki görüşmelerde , [Namık Durukan'ın o tarihlerde ‘Milliyet'teki haberinden aktarıyorum] ‘hükumet, kamu düzeninin en önde geldiği noktasında' ısrarcı idi? Kamu düzeninden Doğu'da ve Güneydoğu'da ‘asayiş' meselesini anlayan Hükumet, bu düzeni sağlayabildi mi? Cizre'de, mesela?
Bir kere daha söyleyeyim: Terör, hangi kayıt ve koşulda olursa olsun, kimden ve nasıl gelirse gelsin, mazur görülemez;- PKK'nin hunharca vahşeti ise asla! Anlamadığım şu: Bundan altı ay öncesine kadar, terörün siyasal düzlemde sivil yollardan sona erdirilmesine ilişkin çalışmalar sürerken, ne oldu da birdenbire, barış imkanı ortadan kalktı? Hele, HDP'nin, 80 milletvekili ile TBMM'ye girmesi , ‘Çözüm Süreci'nin bir ‘Barış Süreci'ne dönüşmesini siyaseten meşru yollardan daha çabuk, daha kolay ve daha kalıcı bir şekilde tahkim edecek diye, milletçe umutlanmışken?
Bilinen bir soruyu yineleyeyim: Siyaseten meşru yollardan yapılan görüşmelerle samimiyetle ve hulûs-u kalple bir Barış mı amaçlanmaktaydı, yoksa, bu Barış sürecini yürütecek legal siyasi partinin yüzde 10'luk seçim barajını aşarak AKP'yi tek başına iktidar olmaktan alakoymasını önlemek mi? Varsayalım ki, ‘Barış' süreci, tek başına iktidar olmak amacına yönelikti. İyi de, Çözüm ya da ‘Barış süreci', 7 Haziran seçimlerinde AKP'nin tek başına iktidar olmasını sağlamadı diye, 1 Kasım seçimlerinde AKP'nin tek başına iktidar olabilmesi, bu defa ‘Savaş süreci' ile mi sağlanmak istenmekteydi? 400 milletvekili için Barış tutmadı, öyleyse Savaş! Bu mudur? PKK da terörle AKP'nin ekmeğine yağ sürüyor…
HDP'nin baraj altında kalmasını sağlamanın yolu da bulundu: HDP'yi PKK ile özdeşleştirmek! Oysa, yapılması gereken, tam tersine, 6 milyon oyla TBMM'de 80 milletvekili ile temsil edilen legal bir siyasi parti olarak HDP'nin, illegal terör örgütüne karşı, barış yanlısı Kürtlerle sivil ve güçlü bir muhalefet bloku oluşturmasını desteklemek ve tahkim etmek olmalıydı! Sağduyu değil, intikam duyusu ağır bastı..
PKK acımasızca ve hunharca masum insanları, genç insanları öldürüyor. Sorumlu elbette PKK'dir, barışçı Kürt halkı değil! Ama bakınız birileri, ‘Facebook'ta mealen şunları yazabildi: ‘Kesin oraların elektriklerini, suyunu... Çekin memurlarınızı oradan ve SÜPÜRÜN!' Tıpkı bir başkasının ‘her şehit için bir HDP'li milletvekilini İNDİRİN!' diyebildiği gibi..
‘İndirin!', ‘süpürün!' Bu mudur? Güneydoğu'nun tamamını Dersim'in 1930'lardaki akıbetine uğratmak? Ya da kısasa kısas? Çözüm bu mudur?
Korkunç ve acı ve umarsız bir karamsarlıkla kuşatıldık. Güneş ufuktan doğuyordu ülkemde bir zamanlar, evet, öyleydi de, ne oldu?
Bir dize: ‘Güneş lağımda batıyor şimdi…'
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.