• BIST 9367.77
  • Altın 2940.718
  • Dolar 34.4659
  • Euro 36.3751
  • İstanbul 9 °C
  • Diyarbakır 13 °C
  • Ankara 14 °C
  • İzmir 20 °C
  • Berlin 3 °C

Barış sürecinin aktörleri

Mithat Sancar

DUBLIN- Dublin’deki görüşmelerde dönüp dolaşıp aynı noktaya geliyoruz: Silahların susması nasıl mümkün oldu?

Kuzey İrlanda barış sürecinden herkes kendine göre dersler çıkarmış. Bu derslerde epeyce ortak husus var.

Yukarıdaki soruya verilen cevaplardaki benzerlikler, farklılıklardan çok daha fazla. Farklı değerlendirmelerin kaynağında da, esas olarak, kişilerin silahlı çatışmayı yaşama şekli ile çatışmanın sonlandırılmasında oynadıkları rol yer alıyor.

Aslında çatışmanın aktörleri, aynı zamanda çözümün de aktörleri olmuşlar. Yani “barışı savaşanlar yapmış”. Ancak sürecin inşasında “taraf”lar dışında, başka kişilerin, kurumların, girişimlerin de emeği var.

Bu seyahat esnasında, her iki sahadan da önemli isimlerle görüştük. Çatışmaların doğrudan tarafı olmayan, “üçüncü aktör” diyebileceğimiz muhataplarımızın başında Glencree Barış ve Uzlaşma Merkezi geliyor. Merkez’in başkanı Ian White’ın sürece dair gözlemleri ve çıkarımları çarpıcıydı.

Glencree’nin, bu seyahatin gerçekleşmesinde DPI’yla birlikte çalıştığını belirteyim. Daha doğrusu, bu çalışma DPI ve Glencree arasındaki işbirliğiyle mümkün oldu.

Ian White, barış sürecinden çıkardığı dersleri anlatırken şu noktaların altını çizdi:

1) Barış çalışmalarının ilerleyebilmesi için, tarafların birbirine güvenmesi şart değildir; sürece güvenmek yeterlidir. Uzun süre birbirini düşman görmüş ve çatışmış tarafların birbirlerine güvenmelerini beklemek gerçekçi değildir. Ancak müzakere sürecinin işlemesini mümkün kılacak, tıkanmaların aşılmasını sağlayacak ilke ve usuller üzerinde mutabakat oluşursa, güven olmadan da barışa ulaşılabilir.

2) Müzakere süreci boyunca gerilimler olabilir, hatta çatışmalar yaşanabilir. Önemli olan, buna rağmen süreci devam ettirmektir. Bu ise, çatışmaları iyi bir şekilde yönetmeye bağlıdır. Barış umudunu canlı tutabilmek için, çatışmaları yönetme becerisi göstermek şarttır.

3) Ben şiddete kesin bir şekilde karşıyım. Ama bu tutumum, şiddetin bir yöntem olarak kullanılmasını anlamak için çaba harcamama engel değil. Silahlı mücadeleyi harekete geçiren ve devamını sağlayan sebepleri, saikleri, çelişkileri ve dinamikleri anlamaya çalışmadan, silahları susturacak yöntem ve tedbirleri bulmak çok zordur, hatta imkânsızdır.

Bilmem önemi var mı, ama yine de söyleyeyim: Glencree’nin başkanı Ian White, Belfastlı bir Protestan. Katolik bir kadınla evlendikten sonra, Belfast’taki Protestanlar tarafından dışlanmış. Bunun üzerine ailesiyle Dublin’e göç etmiş. Çatışmalar sürerken de şiddete karşı çıkmış, bunun gereklerini de yerine getirmeye çalışmış. Bu nedenle, her iki taraf nezdinde de çoğunlukla şüpheli ve antipatik bir algıya konu olmuş. Lakin bugünden geriye bakıldığında, Glencree ve ona benzer kuruluşların barış sürecinde fazla görünmeyen fakat etkili aktörler oldukları kabul ediliyor.

Dünün en heyecan verici gelişmesi, şüphesiz Gerry Adams’la buluşmaydı. Yaklaşık yarım saat süren görüşmede, Gerry Adams yeni ve çarpıcı bir şey söylemedi. Hatta fazla ketum ve tutuk da sayılabilirdi. Buna rağmen bu buluşma etkileyiciydi. Etkilenme konusunda herkesin kendine göre bir sebebi vardır mutlaka.

Benim Gerry Adams’a baktığımda ilk gördüğüm şey, karizmatik bir kahraman portresiydi. Ama savaşın değil, barışın kahramanı. Karşılaştığım bütün eski IRA liderleri gibi, kendine (biraz da aşırı) güven havası Adams’ta da hemen fark ediliyor. Bunun kibirle karışık bir “özgüven” mi, yoksa tarihsel işlevi ve bugün temsil ettiği şeyler açısından kendisinden memnun, kendisiyle barışık olma hali mi olduğunu sordum kendime. Benim cevabım, ikinci şık oldu. Böyle baktığım için olacak herhalde, Adams başta olmak üzere hepsinde bir çelebilik de gördüm.

Gerry Adams, kanlı çatışmaların barışa evrilebileceği fikrinin ve umudunun canlı bir simgesi gibi duruyor. Çatışmalar sürerken, birçok kişi için tasavvur dahi edilemez olan bir konumu temsil ediyor.

Kısa konuşmasında vurguladığı ilk husus, barışçıl çözümün ancak haklar, eşitlik ve adalet temelinde gerçekleşebileceğidir. IRA, kendisine böyle bir çözüm teklifi sunulduğunda, silahtan siyasete geçme konusunda fazla zorlanmamış. Daha doğrusu, yapılan teklifin bu özelliklere sahip olduğuna ikna olduğunda, silahları terk etmekle sonuçlanacak siyasal mücadele zeminine geçmeye karar vermiş. Adams, müzakere sürecinin bizatihi kendisini “bir siyasal mücadele yöntemi olarak” gördüklerini belirtti ve ekledi: Siyasal alanın geniş tutulması ve özgür kılınması, barışı kurmak açısından hayati önemdedir. Bu tesbitlerin Türkiye açısından ne anlama geldiğini ayrıca hatırlatmaya gerek var mı?

ETA’nın silah bırakma sürecine kendisinin de katkısı olduğu, aynı şeyi Türkiye’deki çatışma için düşünüp düşünmeyeceği soruldu Adams’a. Cevabı azıcık diplomatik, çokça da mütevazıydi. Her ülkenin şartlarının farklı olduğunu, hiçbir topluma sunacak hazır bir reçeteleri bulunmadığını vurguladıktan sonra, bir talep olursa “tecrübelerini memnuniyetle paylaşabileceğini” söyledi.

Sonrasında başka görüşmelerimiz de oldu, akşam parlamentoda yemeğe davetliydik. Ama sanırım hepimizin kafasında az ya da çok Adams’la ilgili düşünceler oynaşıyor, ülkemize dair sorular dolanıyordu. 

Fotoğraf altı

Karşılaştırmalı barış süreçleri çalışması kapsamında Dublin’de bulunan heyet Gerry Adams’la buluştu. Üç partinin milletvekilleri, akademisyenler ve gazetecilerden oluşan heyet Adams’la yarım saat görüştü.

  • Yorumlar 0
  • Facebook Yorumları 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
    ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu yazıya henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın Diğer Yazıları
ÖNE ÇIKANLAR
Tüm Hakları Saklıdır © 2009 İlke Haber | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
Tel : 0532 261 34 89