Yani insan nerde olursa olsun,
Dua eder başı derde girince,
Dua eder kutsal suretine insanın
İnsafa, Merhamete, Barışa ve Aşka...
(William Blake, “Kutsal Görüntü”den...)
Bir kez daha terör saldırısı, altı can katledildi Siirt’te, yine analar ağlayacak. Silvan’da 13 askerin katli yeni bir dönüm noktası oldu sanki. Temmuz ortalarında yükselişe geçti geriye doğru adımlara dayanak kılınan olaylar. “Bu adamlar barış istemiyor, iyilikten anlamıyor” şeklindeki kabulü pekiştiren bir asap bozukluğu giderek yayıldı, Kürtleri nüfuslarının yoğun olduğu topraklarla birlikte gözden çıkarmaya hazır ehlikeyif kesimlerde. Daha geniş bir “ya sev ya terk et” kampanyasına kışkırtıldı toplum. Tanıl Bora’nın Akşam’daki röportajını okurken o günler geldi aklıma.
Savaşı isteyen kesim her zaman azınlık, iki kesimde de. Akan kanın kardeşlik ortak varlığından kopmaya zorladığı iki kesim, Türkler ve Kürtler. Bu iki kesim içinde de savaşı ısrarla talep edenler, kan üzerinden oluşmuş bir iktidarı elden vermek istemeyen güçler...
Sürekli aynı filmi seyreden, acılı annelerin feryatlarına teselli gönderemez olan toplum yoruluyor, yılıyor ve çare olarak ne sürülürse ileriye, tutunmaya yatkınlaşıyor. Kendini Kürt ve Türk olarak ayırmak istemeden bir kimlik tanımına gidenlerin “daha fazla kan akmasın artık, elimizden gelen neyse yapalım” diye yükselen sesleri adeta marjinal kılınmak isteniyor şimdilerde.
Bugün barış yoluna düşmeye kim cesaret edebilir, diye sormak gerekir oysa. Geçen çarşamba akşamı Hakan Tahmaz’ın daveti üzerine katıldığım Taksim’de düzenlenen Barış Meclisi’nde konuşmacıları dinlerken bunu düşündüm: Birkaç yürekli kişinin barış için çaba göstermek üzere biraraya gelmesi, şaibeye izin vermeyen bir iyi niyetin ifadesi. Burhan Sönmez, “Hâlâ barış umudunun bu toplumda bir karşılığı olacağını düşündüğümüz için buradayız” diyordu. Tarık Tufan ve Gülden Sönmez, yıllarca Kürt meselesini kendi içinde bir tür paranteze almış olan İslami kesimin oluşan yeni durum karısında barışa götürecek bir dil oluşturmasının gerekliliğine işaret ettiler.
İyi de bu nasıl olacak, barış yolunda sürdürülen eylemlerin netice vermeyeceğine dair bir kanaat dile getiriliyor dört bir yandan, açık örtük. İnsanlar eylem yorgunu mu oldular sahiden de... Barış aktivistlerinin sesi niye mahalle aralarına ulaşmıyor acaba? Örgüt ve arkasındaki güçler insaf ve merhametten yoksun bir fütursuzlukla parmağında oynatıyor adeta milyonları. Parti, partiden başka bir şeye benzemeye çalışıyor. Bir suikastla barış yolları yine tıkanıyor.
Willam Blake’in “Barış elbisesi giymek”ten söz ettiği bir şiiri var “Masumiyet ve Deneyim Şarkıları’nda”: Kutsal Görüntü. Müslümanların Allah’ının kelâmı savaşta bile adımların barışa dönük atılması gerektiğini bildirir. Epik ruhun barışta temayüz etmesi gereken dönemler vardır, kahramanca bir adanma gerektirdiği için.
Barış kahramanları kervanına bir isim daha eklendi geçen hafta: Burhaneddin Rabbani. Sovyetler’e karşı direniş yıllarında Afganistanlı mücahit gruplar arasında saygınlık kazanan bir lider olarak öne çıktı Rabbani, son dönemde ise Afganistan Barış Konseyi’nin başkanıydı. Taliban örgütünün ılımlı kanatlarıyla görüşerek bu ülkede terörün son bulması için çalışıyordu. Bu süreçte Taliban yönetimi döneminin istihbarat başkanı Rabbani ile irtibata geçti ve Taliban üst düzey yetkililerinden iki kişi için randevu talep etti. Söz konusu iki kişi bürosuna girerken Rabbani görevlilere, “Sakın üstlerini aramayın, bu onlara hakaret sayılır” diyerek, ziyaretçilerinin aranmadan odasına gelmesini sağladı. Bu iki kişiden biri musafaha etmek ister gibi yanaştı Rabbani’ye odasına girdiğinde, yüzünü yüzüne yaklaştırdı, sonra da sarığına yerleştirdiği bombayı patlattı.
Barış yoluna düşmenin savaşa göre daha da zorlaştığı bir dönemi adımlıyoruz. Temel kodları İslami olan topluma peygamberane bir dille kim seslenecek?
İster Mekke isterse de Medine dönemlerinde olsun, öncelikle halkı muhatap alıyordu Hazreti Muhammed (a.s.), daha sonra yöneticileri ve üst düzeyde şahısları İslam’a davet ediyordu.
Kürtlerle Türklerin en büyük ortak paydası, kaynaşmalarında öne çıkan mizaç, Müslümanlık. Ben Doğu’da ve Batı’da, kırda ve kentte, varoşta veya şehir merkezinde savaşın mustarip ettiği ne kadar aklıselim sahibi insanla konuştuysam aynı sözü duydum: Barışı ancak örgüte rağmen Kürt halkına güven vermeyi başaracak ve oluşan zulümde en az pay sahibi olan AKP hükümeti sağlayabilir.
Ortadoğu’da yıldızlaşan Başbakan Erdoğan ülkesinde ve yakın çevresinde de barışın kahramanı olsun, yaşanmasında pay sahibi olmadığı bir zulme temel olan söylemi bütünüyle reddederek, yeni bir başlangıç yapma vaadiyle...
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.