Çözüm Süreci bir yılını dolduruyor. MİT yetkililerinin İmralı’da Abdullah Öcalan’la görüşmeler yaptığının kamuoyuna yansıtılmasının ardından, 2013 Newroz’unda Öcalan silahlı mücadele çizgisini terk ettiklerini, bundan sonra “silahların değil fikirlerin konuşacağını” deklare etmişti. Öcalan’ın Diyarbakır’da okunan açıklaması, KCK tarafından da benimsenmiş, sonrasında ülke içindeki gerillaların sınır dışına çekilmesi gündeme gelmişti.
Süreç “tıkandı” yorumları yapılan bir dönemde, Başbakan Erdoğan’ın Barzani ve Şivan Perwer eşliğinde gerçekleştirdiği Diyarbekir çıkarmasıyla, süreç yeniden canlanır gibi oldu. Çünkü Erdoğan sürecin devam ettiğini açıkladı. Bu, en azından sürecin “psikolojisini” düzeltmek adına olumlu bir atmosfer yarattı. Fakat ilginçtir ki, iyimser, umutlu bir havayı teneffüs ettiğimiz, dolayısıyla da “süreç bundan sonra hangi adımlar atılarak, nasıl ilerler” tartışması yapmak gereken günlerde Erdoğan “dershaneleri kapatacağız” krizi çıkardı. Sonuçta kriz askıya alındı, ama bu arada “barış” ve “çözüm” üzerine yoğunlaşmış olmaktan da uzaklaştık. Akla gelmiyor değil, yoksa murad edilen zaten bu muydu?
Ancak gündemin efendilerine rağmen asıl gündemimiz üzerine yoğunlaşmak gibi bir yükümlülüğümüz var. Toplumsal Olayları Araştırma ve Yüzleşme Derneği (Yüzleşme Derneği), tam da buradan hareketle sorunun ve sürecin farklı boyutlarına dikkat çekmeyi amaçlayan bir çalışma başlatıyor.
Kuruluşundan bu yana Kürt sorununun barışçıl, demokratik çözümünü savunan ve Çözüm Süreci’ne de destek veren Yüzleşme Derneği, “Barış ve Çözüm Süreci Toplantıları” üst başlığı altında ve “Barış Hepimize Hayat” şiarıyla bir dizi panel&forum düzenlemeye hazırlanıyor. Bu toplantıların ilki yarın (7 Aralık 2013, Cumartesi) saat 13:00-15:00 saatleri arasında İstanbul Taksim Hill Oteli’nin konferans salonunda gerçekleştirilecek. Mehmet Bekaroğlu, Erdoğan Boz, Kuban Kural, Hacer Foggo’nun panelist olarak katılacakları toplantıyı Kelemet Çiğdem Türk modere edecek ve Çerkeslerin, Lazların, Romanların Çözüm Süreci’ne bakış açıları ile kendi sorun, talep ve beklentileri üzerinde durulacak.
Diğer toplantılarda da Ermeni, Rum, Yahudi, Süryani, Êzidi yurttaşlar ile Alevilerin sorun, talep ve beklentileri gündeme getirilecek.
Kayıt altına alınan toplantılarda dile getirilen görüşler raporlaştırılarak kamuoyu ile paylaşılacak, ilgili kişi ve kurumların dikkatine sunulacak.
Muhtemeldir ki barış ve çözümden yana olmayı, süreci iktidar partisinin insafına bırakmak ve sürekli olarak alkış çalmaktan ibaret bir “iş” olarak görenlerden “daha Kürt sorununu çözememişken Çerkesler, Lazlar, Romanlar ve diğerleri de nereden icap etti?” diyenler olacaktır. Bıkıp usanmadan son derece yalın bir dille anlatmak görevimiz. Kürt sorunu sadece “Kürt sorunu” demek değildir. Hiç kuşkusuz Kürt sorunu, canımızı en çok yakan bir sorun olarak Türkiye’nin “en önemli” sorunudur. İnkârcı resmî ideolojide kaynağını bulan bir sorundur. Ve o inkâr zihniyetinin başka mağdurları da vardır ve denebilir ki, bütün Türkiye’dir...
Bu nedenle Kürt sorununun barışçıl çözümü, bütün renkleriyle, değerleriyle Türkiye’nin kendi gerçekleriyle yüzleşmesi demektir aynı zamanda.
Çerkeslerin, Lazların, Romanların, Ermenilerin, Rumların, Yahudilerin, Süryanilerin, Êzidilerin, Alevilerin “öteki” oldukları bir Türkiye’de ne tür bir barış ve ne tür bir demokrasiden yana olabiliriz?
Unutmayalım; barış, hepimize hayat...
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.