“Yoksa geriye döneriz” demeyeceğim. Kim ne hesap yaparsa yapsın, insanlık dışı caniyane ne planlar kurarsa kursun referandumla kritik eşik aşıldı, bu gidişi kimse tersine çeviremez. Fakat dünyada hâlâ silâh üretimi çok kârlıysa, militarist silah tekellerinin etkinliği sürüyorsa, ülkemizde devlet siyaseti ve askerî harcamalar saydam değilse, Kürt sorunu gibi kanayan bir açık yara varsa, 30 yıl süren savaştan siyaseten ve statü ve para olarak nemalanan yapılaşmış çevreler oluşmuşsa terör ve provokatif eylemler elbette kolayca sona ermez.
Terör ve provokatif eylemlerin sürmesiyle bu eylemlerin siyaset üzerindeki yön verici ya da yön değiştirici yani tayin edici etkileri iki farklı şey. Eğer bir ülkede siyasi istikrar ciddi olarak bozulmuş ise ya da o ülkede bizde olduğu gibi ciddi bir değişim süreci yaşanıyorsa böyle bir ortamda terör ve provokatif eylemler güçler dengesinin ve dolayısıyla siyasetin değişmesinde çok etkili enstrümanlar haline gelir. Danıştay saldırısıyla gördük bunu, arkası nasıl gelmişti?
Referandum sonuçlanmadan önce, terör ve provokatif eylemler veya kara propaganda yoluyla sonuçların etkilenmek isteneceği konusunda haklı ve ciddi kaygılarımız vardı ve bu olasılık hiç de zayıf bir olasılık değildi, elimiz yüreğimizdeydi. Nitekim, dokuz PKK’lının ölümüyle sonuçlanan askerî operasyon bana göre kesinlikle provokatif bir eylemdi. Hükümet bu saldırıyı açıklamak zorundadır. Bu olayın sonuçlar üzerinde azımsanmayacak ölçülerde etki yarattığını ben de düşünüyorum.
Her terör ve provokatif eylemde mesele aydınlanmadan önce, bir önkabulle bir tarafın aklına PKK, öbür tarafın ise devlet geliyor. Önkabullerin değişmesi olayların süratle aydınlatılmasına bağlı. Fakat öte yandan bizler de şimdi artık soğukkanlı düşünecek zamanı kazandık. Bu nedenle olayların aydınlatılmasını beklemeden acele yargı vermeyelim. 12 eylülden sonra hepimiz farklı bir bakış açısı edinmek, farklı bir söylem kurmak zorundayız. Özellikle Kürt sorununda her iki taraf da değişmek zorunda.
Masum dokuz Kürt insanımızın ölmesine minicik yavrularımızın da ağır yaralanmasına neden olan son terör olayına ilişkin akla ilk gelen yine aynı kuşkular oldu. Hepimiz sorduk: Masum sivilleri hedef alan insanlıktan nasibini almamış, kara vicdanlı hangi el patlattı o mayını?
Şunu da unutmayalım, PKK’nin 20 eylül gününe kadar sürecek olan ateşkes kararı alması, referandum sürecinin provokasyonlara karşı korunmasında çok etkili olmuştur. Bu gerçek teslim edilmelidir. Eylemsizlik halinde olan dokuz PKK militanının öldürülmesi olayına rağmen PKK soğukkanlılığını korumuş eylemsizlik kararını kaldırmamıştır. Bu da görülmelidir. Kim ne düşünürse düşünsün kendi adıma Abdullah Öcalan’ın öncesinden farklı olarak barışı sağlama isteğinde samimi olduğuna inanıyorum. Hükümet için de öyle. Yanlışlar yapıldı ama Habur girişi her iki taraf için de bir oyun değildi, bir barış girişimiydi.
Kürt meselemizin çözümü uzun zaman alacak ama barışın yolu o denli uzun değil. Daha da kısaltmak mümkündür ve kısaltılmalıdır. Son mayınlı saldırıya rağmen BDP ve Başbakan arasında yapılacak görüşme barışı hızlandıracak kuvvetli bir hamle olur. Hatta gizli değil artık açık olmalı, ilân edilerek yapılmalı. Provokatörlere istedikleri sonucu artık elde edemeyeceklerini göstermenin en kestirme yolu da bu bence. Böyle bir görüşme kamuoyundan da güçlü destek alır.
PKK açısından 13 eylül sonrası hassas bir nokta oluştu. Raif Türk’e ait mermer ocağının yakılması olayı yeni provokatif eylemler için ciddi bir tehlike sinyalidir. Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı Baydemir bu saldırıyı açıkça kınamakla çok doğru yaptı. PKK de, BDP de boykota katılmayan, ‘evet’ ya da ‘hayır’ diyen Kürtlere yapılacak her tür saldırıya karşı olduklarını gösteren açık tutum almalı.
13 eylül sonrası provokasyonlara açık yeni hassas nokta burası zira.
Savaş filmlerinden hepimiz biliriz, barışın ilânına beş kala son anda ölenlere çok hayıflanırız. Savaşta ölen yüzlerce kişi değil de nedense bu son günde ölenler koyar insana, içimizde bir anlamsızlık ve adaletsizlik duygusu uyanır, sanki bu son günden önce ölenlerin ölümleri anlamlı ve adilmiş gibi.
Barış gelecek, bu engellenemeyecek artık. Fakat barış çabuk gelmeli, yoksa bu saatten sonra gelecek her ölüm hepten anlamsız ve hepten adaletsiz olacak.
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.