Banu Güven'in çiğnenemeyen onuru MEDYA üzerinde yoğunlaşan baskıların son kurbanı, sevgili dostum ve meslektaşım NTV'nin 14 yıllık marka ismi Banu Güven oldu. Yıllarca el üstünde tutulan, müstakbel haber spikerlerin örnek aldığı (kaçta tane "çakma" Banu gördük) ve medyanın da starlaştırdığı Banu'nun bugünleri göreceği asla aklıma gelmezdi. Yıllarca ustalıkla NTV'nin gece haberlerini sunan Banu, uluslararası standartlarda bir gazeteci.
Meslek hayatım boyunca en çok izlediğim haber kanalı NTV'de, bu karmaşık televizyon dünyasında güvenilir bir limandı. Eğer haber kanallarını ülkelere benzetecek olsak NTV için İsveç derdim. Objektifliği, profesyonelliği ve dinginliğiyle NTV tüm rakiplerine fark atıyordu. Bir tür Türkiye'nin BBC'siydi. Zaman zaman iyice steril bir hal alan bu gri profesyonelliği Banu satır aralarında hissettirdiği vicdan ve duygularıyla kırıyordu. Kanala renk katıyordu.
Ve evet, Banu son derece güzel bir kadın.
Banu son günlerde kanaldaki kredisini kullanarak akşama doğru yayınlanan "Artı" programında Vedat Türkali, İsmail Beşikçi gibi Kürt sorununun ağır vebalini çekmiş isimleri ekrana çıkartarak toplumu yıllarca bastırılmış gerçeklerle yüzleştiriyordu. Bir tür ortalama vatandaşı aydınlatma görevi üstlenmişti.
Sıra hepimizin röportaj yapmak için can attığımız Leyla Zana'ya gelince NTV yönetimi frene bastı. Bu arada Banu'nun yıllarca yere göğe sığdırılamayan sunuculuğuna çamur atılmaya başlandı. Yok efendim cümlelerini bitiremiyormuş da "eeehh, öööh" diye duraksıyormuş da... İtibarsızlaştırma kampanyası başlatıldı. Ardından Banu'nun üstü çizildi.
Peki ne oldu da NTV'de dengeler değişti?
Bu sorunun cevabı, bugün medya sitelerine de yansıyan Banu'nun Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'a hitaben yazdığı mektupta yatıyor. Banu'nun mektubu sadece NTV değil tüm medyayı kuşatan baskıcı iklimi özetliyor. Uygulanan otosanürü gözler önüne seriyor. İşte birkaç alıntı:
"Haber toplantılarında sizin duymaktan hoşlanmayacağınız düşünüldüğü ya da bilindiği konuların gündemin alt sıralarına itilmesinden mi ya da bizim gazeteci tabirimizle hiç görülmemesinden mi (söz edeyim)... Toplumsal olaylarda biber gazı ve cop devreye girdiğinde 'ağır kaçabilecek' bazı görüntülerin ayıklanmasından mı?.. Sansür canavarı haber merkezlerine gelip kuruluyor. Zaten siyasi kültüründe biat etkisi kuvvetli olan, mesela darbelere yıllarca 'müdahale' deme kibarlığında yaklaşmış bir toplumda ve medyasında, otosansürün kendisine yer açması hiç zor değil. Yani durum hiçbir yayın kuruluşunda pek farklı değil, ama farklı farklı idare ediliyor."
İşin tuhaf olanı, Banu'nun yaptığı program en fazla da Başbakan'ın mücadele ettiği Ergenekoncuları hedef alıyordu. Çünkü anlatılanlar çoğunlukla derin devletin işlediği vahşete ve zulme odaklanıyordu. Ne var ki AK Parti son zamanlarda özellikle Kürt sorununda daha milliyetçi, daha statükocu bir çizgiye oturdu. Bu tablo karşısında da Kürt siyasetçiler ve aydınlar, Başbakan'ı hedef tahtasına oturttu ve bu görüşlerini de ekranlarda dillendirmeye başladılar. Leyla Zana da muhtemelen hükümete yönelik sert eleştirilerde bulunacaktı.
Banu klasında bir gazeteciye her zaman ekmek var. Ben bir haber kanal yöneticisi olsaydım, onu anında kapardım. Yine de Banu için üzüldüm ama galiba NTV adına daha da üzüldüm. Mete Çubukçu, Ruşen Çakır gibi dörtdörtlük meslektaşlarım NTV'deki görevlerini sürdürüyorlar ama Banu'nun gidişi NTV ekranında tamiri güç bir çatlak yarattı. O ekran çatlarken hepimizde bir şeyler kırıldı. Umarım Başbakan, Banu'nun sözlerine kulak verir...
Not: Bu satırları yazarken Diyarbakır'da 13 askerimizin şehit olduğu haberini aldık. Ailelerine başsağlığı diliyorum.
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.